Etiket arşivi: büyük ortadoğu projesi

SAADET PARTİSİ’NDEN BOP YORUMU

$ey, Hz.Ibrahim Musluman degil miydi?
http://www.mumsema.com/peygamberlerin-kissalari/29661-hz-ibrahim-hanif-muslumandi.html
Hz. İbrahim Hanif Müslümandı…
Sonsuz ilim sahibi Rabbimiz, Hz. İbrahim’in tarih boyunca iddia edilenin aksine Yahudi

ya da Hıristiyan olmadığını, Müslüman olduğunu bir ayette şu şekilde bildirmektedir:
İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir

Müslümandı, müşriklerden de değildi. (Al-i İmran Suresi, 67)
Siz Tevrat’a mi, Kuran’a mi inaniyorsunuz? Sizi gidi kafirler sizi :-))
Hem size bir SIR vereyim. Tevrat’i ilke edinmis bazi asiri dincilerden duydugum
kadariyla, Nil-Firat yetmezmis. Cunku Tanri o topraklari hem Ismail’in, hem de
Yitshak’in zurriyetine vermis. Bu baglamda Hz.Muhammed kovuncaya veya ihtida ettirene kadar %50 oraninda yasadiklari Mekke’yi de istiyorlar. Benden soylemesi.
Nasil inanmadiniz mi? Alttaki safsataya inaniyorsunuz da, benim dedigime neden inanmiyorsunuz? :-))

Mentes Azuz
Inadina Israel’den bir Siyonist :-))
Ancak Turkluguyle de gurur duyuyor.

2013/5/8 Digi Security (DSS) <Digi.Security>

KİTAP TAVSİYESİ : DARAĞACI /// (BOP) TÜRKİYE – İRAN – SURİYE

YAZARLAR :

1. YRD. DOÇ. DR. MURAT KÖYLÜ

2. RIFAT SERDAROĞLU

3. ZAHİDE UÇAR

4. LEVENT BULUT

DÖRTLÜSÜNDEN MÜKEMMEL BİR ANALİZ KİTAP.

Darağacı : Farklı alanlardan dört yazarın Büyük Ortadoğu Projesi’ni Türkiye açısısından mercek altına aldığı bir solukta okuyacağınız bir kitap.. Ortadoğu’nun tarihi geçmişi ve bugünü arasında Türkiye Olayların neresinde olacaktır?

· Peki Türkiye ne yapacak, ne yapmalı?

· 2013 yılında Türkiye’yi hangi tehlikeler bekliyor?

· “Arap Baharının” hedefi hangi ülke?

· Suriye’de yaşananların iç yüzü ne?

İşte bu sorulara cevap bulabileceğiniz bir kitap Darağacı: (Bop) Türkiye, İran, Suriye

Bütün kitapçılardan temin edebilirsiniz.

ARAŞTIRMA DOSYASI : BOP’u hazırlayanlar neden böyle bir proje hazırlamışlardır ?

I.Dünya Savaşı, yüzyıllarca Osmanlı Devleti’ne karşı üstün gelemeyen, Hristiyan Dünyanın yeni çağın başlangıcı ile birlikte, Rönesans’sın etkisi ile Devletlerin yeni bir yapılanma sürecini tamamlamaları sonucunda, dinin arka planda olduğu son Haçlı seferidir. Bu savaşın neticesinde Ortadoğu, Afrika, Avrupa’nın siyasi haritası değişmiştir. Bu değişiklikte kendi haritasını kendi çizen yalnız Türkler olmuştur.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, kolonileşmenin bitmesi, gelişen dünyanın her tarafında Hindistan ve Çin gibi başarılı olmuş ülkelerde olduğu gibi Afrika’nın, Asya’nın ve Orta Doğu’nun bir çok bölgesinde sadece lafta kalmış kısa süreli bir devlet yapılandırması telaşına da neden olmuştur.

Son Avrupa imparatorluğunun çökmesi de – eski Sovyetler Birliği- aynı süreci başlatmış ve Asya ve Avrupa’nın siyasi haritası yeniden şekillenmiştir. Türk Devletlerinin kurulması, Doğu-Batı diye ayrılan Almanya’nın birleşmesi ve Yugoslavya’nın dağılıp yeni devletlerin inşa edilmesi bunun sonucudur.

BOP’nin oluşmasına neden olan vakıa da 11 eylül saldırılarıdır. 11 Eylül saldırısı ABD ve Batılı aydınlar tarafından şu şekilde okunmuştur;

1-Soğuk Savaş’ın bitmesi, Balkanlardan Kafkaslara kadar uzanan, Orta Doğu’da, Orta Asya’da ve Güney Asya’da başarısız ve zayıf devletler hattı ortaya çıkarmıştır.

2-Devletin çökmesi veya zayıflaması, çok büyük insani sorunları ve insan hakları felaketlerini, 1990’larda Somali, Haiti, Kamboçya, Bosna, Kosova ve Doğu Timur’da ortaya çıkarmış, ABD ve diğer ülkeler, bu problemlere sadece yerel sorunlarmış gibi davranmışlar fakat 11 Eylül ispatladı ki devlet zayıflıklarının aynı zamanda büyük stratejik bir mesele olduğunu ortaya çıkarmıştır.

3-Kitle imha silahlarıyla birleşen Radikal İslam terörizmi, zayıf yönetimden kaynaklanan problemlerin yüküne büyük bir güvenlik boyutu getirmiştir.

4-Terörizm benim ülkemde ya da benim ülkemin yakınında değil dolayısıyla beni ilgilendirmez diyemeyiz ki, Afganistan’da faaliyet gösteren terör örgütü gelip başka bir kıtada ki bir ülkede (ABD) saldırı yapıp halkın can ve mal güvenliğini tehdit edebiliyor.

5-Bir aşiret ya da mezhebin yönetiminde olan devletlerde terör kolay yuvalanıp, çoğalabilmektedir. Bu yönetim biçiminin değiştirilmesi gerekmektedir.

6-Uluslararası terörizm tüm dünyayı tehdit etmektedir. Bu tehdidin kaynağı Ortadoğu’dur. Bölgeden petrolü kesintisiz alamıyoruz. Ham madde kaynaklarından yararlanamıyoruz.

Bölgeye yatırım yapamıyoruz. Pazar payımızı genişletemiyoruz. Bu sorunlar devam ettiği sürece dünyada güvenlik tehlikeye düşüyor. Refahımız olumsuz yönde etkileniyor. Tehditlerle karşı karşıya kalıyoruz. Tehdidin asimetrik olma özelliği bu mücadelede güçlük yaratıyor. Konvansiyonel tehdit olsa bununla başa çıkmak kolay. ABD askerî gücü dünyada hiçbir gücün karşı koyamayacağı ölçüdedir. Ancak tehdidin asimetrik olma özelliği mücadele bizi zorluyor. Bu coğrafya mutlaka denetim altına alınmalıdır.

Bu okumanın neticesinde, İslam ülkeleri başta olmak üzere zayıf devletlerin yeniden şekillendirilmesi ve gerekirse siyasi haritalarının¹ yeniden çizilmesi gerekmektedir.

Bu gereklilikten yola çıkılarak, Büyük Ortadoğu Projesi ortaya çıkmıştır. Bunu o dönemim ABD Başkanı George W.Bush;”-Yeni bir haçlı seferi olarak” yorumlayacaktır.

¹ABD Başdanışmanı Condolezzo Rice;”- Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafya-sının değiştirilmesi”

YENİ MESAJ GAZETESİ : Prof. Dr. Nurullah Çetin : Ey Türk! Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid ‘i…

Bugün Amerika, Avrupa Birliği ve İsrail üçlüsünden oluşan Haçlı-Siyon ittifakının ortaklaşa ürettikleri ve uygulamaya koydukları başlıca projeler şunlar: Avrupa Birliği, Büyük Orta Doğu Projesi, Renkli Devrimler, Arap Baharı, İsraile güvenlik çemberi oluşturacak Kürdistan kurma, Türkiyede Türklüğü yok etme, Türkiyeyi Türksüzleştirme, etnik siyasetle Türk milliyetçiliğini yok edip PKKyı meşrulaştırma.

Bu projelerin arka planında, özellikle tarihin efendisi, mazlum milletlerin kurtarıcısı, dengesi bozulan dünyanın dengesini sağlayan, hak ve adaleti hâkim kılan, ilerlemenin, gelişmenin ve mutluluğun yolunu açan 4 büyük Türkten intikam alma duygusu vardır. Bu 4 büyük Türk, Haçlı Batının bütün zulüm, şer, kötülük, sömürü, yağma, talan projelerini akamete uğrattılar. Böylelikle mazlumları batının zulüm pençesinden kurtararak dünyaya adaleti hâkim kıldılar. Bu tabii Haçlı Batının hoşuna gitmedi.

Türklerin Allahın askerleri, Allahın ordusu, Allahın kılıcı olması, Batının bütün emperyalist plan ve projelerini boşa çıkardı. Bugün, işte emperyalist Batının bize dönük siyasetlerinin temelinde bu tarihsel kin yatıyor.

Avrupalıların Tanrının kırbacı diye adlandırdıkları büyük Türk Attila, 452 yılında mazlum milletlerin başına belâ olan, sömürücü, ezici, köleleştirici, yağmacı Batı Roma İmparatorluğunu darmadağın etti. Önce iyice hırpaladı, zayıflattı ve çok kısa sürede de Batı Roma İmparatorluğu istilacı kavimlerce yıkıldı. Tarih boyunca bu olay, Haçlı Batının aklından hiç çıkmadı. Avrupa kendi içinde siyasi, coğrafî, ekonomik, kültürel birliğini yeniden sağlamak yani Attilanın darmadağın ettiği Batı Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak için bugün Avrupa Birliği projesini geliştirdi. Dolayısıyla Avrupa Birliği projesi bize karşı üretildi ve bizim orada yerimiz yoktur. O, tamamen Attiladan yani Türkten intikam projesidir.
Yine bir başka büyük Türk Fatih Sultan Mehmet de 1453te Doğu Roma İmparatorluğunu darmadağın etti. Haçlı Batı, bugün renkli devrimler, Arap Baharı, Kürdistan kurma ve Büyük Orta Doğu projelerini de Fatihten yani Türkten intikam almak için geliştirdi. Bize de dedi ki senin yerin Avrupa Birliği değil, Büyük Orta Doğu Projesidir. Bu projeye göre İslam dünyasını paramparça edeceğim. Bu projenin esası, Doğu Roma İmparatorluğunun yeniden ihyasıdır.

Doğu Roma İmparatorluğunun siyasî, idarî, coğrafî yapısı, ana hatlarıyla şöyleydi: Merkezde Konstantinopolis yani İstanbul. Ona bağlı olarak da Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Anadolu küçük küçük şehir site devletçikleri halinde tekfurluklar idi. Bugün uygulanan Büyük Orta Doğu Projesi de işte bu yapıyı yeniden diriltme projesidir. Buna göre Orta Doğu, Birinci Dünya Paylaşım Savaşında şehir devletçiklere parçalandı. Balkanlar, Yugoslavyanın bölünmesiyle yine şehir devletçiklerine ayrıldı. Kafkaslar zaten küçük küçük devletçikler halinde. Geriye bir tek Anadolu kaldı. Şu anda Türkiyede Türkiyeli! siyaset esnafına ihale edilen etnik siyaset, eyaletçi, federasyoncu siyaset, Türk düşmanlığına dayalı Kürtçü siyaset, bu projenin son halkasını tamamlamak üzere devreye sokuldu. Türkiye de 36 eyalete parçalanınca İstanbul, uluslararası bir komisyonun yani Haçlı-Siyon devletlerin kontrolüne verilecek, etrafında şehir devletçiklerine dönüştürülen eyaletler de İstanbula bağlanarak Doğu Roma İmparatorluğu yeniden kurulmuş olacaktır. Şu anda bize dayatılan haricî ve dahilî bedhâh ittifakıyla yürürlükte olan politika budur.

Batının intikam aldığı üçüncü büyük Türk Alparslandır. O da 1071de Malazgirt Zaferiyle Anadolunun Türkleşmesi ve İslamlaşmasının, İslamın Doğudan Batıya doru yayılmasının başlatıcısı oldu. Bu durum da Haçlı dünyasının hiç hoşuna gitmedi. Aradan 25 yıl geçtikten sonra 1095ten itibaren onlarca kez tekrarlanan Haçlı seferleri düzenleyerek Anadolu coğrafyasından Türkleri atmak istedi ama başaramadı. Çünkü onlara göre Asia Minor (Küçük Asya) olan bu coğrafya, Hristiyan beldesi olarak kalmalıydı. Şu anda Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alma, etnik ırkçılığı körükleme, misyonerlik faaliyetlerine alabildiğine alan açma, eski kiliseleri tamir etme siyasetinin temelinde Türkiyeyi Türksüzleştirerek Alparslandan intikam alma arzusu vardır. Bu iş için emperyalist Batının yerli sömürge valisi gibi görev yapanlar sadece piyondur, kıymet-i harbiyeleri yoktur, kullanılıp atılırlar. Biz,

resmin büyüğünü görüyoruz.

Haçlı Batının büyük kin güttüğü dördüncü büyük Türk da Mustafa Kemal Atatürktür. Atatürk de son Haçlı saldırısı olan 1918deki İtilaf Devletleri işgalini, 19 Mayıs 1919da başlattığı Kuva-yı Milliye kıyamıyla 9 Eylül 1922de Batının lejyoneri olan Yunan ordularını geldikleri yere yani İzmirden denize iade ederek Haçlının Anadoluyu Türksüzleştirme amaçlı son saldırısını böylece akamete uğrattı. Bu durum, Haçlı Batının hiç hoşuna gitmedi. Atatürk, destansı Millî Mücadele cihadıyla bir şey daha yaptı. O da İslam dünyasında bağımsızlık, istiklâl mücadelelerinin, sömürgelerden kurtulma hareketlerinin de öncüsü oldu. Bu da Batının hoşuna gitmedi.

İşte Haçlı Batı dünyasının, bugün Türkiyeye, bize, Türk milletine dönük olarak uyguladığı bütün yıkıcı projelerinin, Atatürkün kurduğu istiklalci, millî Türk Devletini bütün kurum ve değerleriyle tasfiyesinin arka planında bu dört büyük Türkten intikam alma duygusu vardır.

Türklük duygusunun, Türk milliyet ruh ve şuurunun, bilinçli Türk varlığının, Haçlı-Siyon odaklar ve onların yerli İslamcı ve liberal uşakları tarafından neden bu kadar tehlikeli görüldüğü anlaşılıyor değil mi? Türk düşmanlığına dayalı etnik ırkçılıkların yani İslamın yasakladığı bölücü, ayrılıkçı kavmiyetçiliğin Amerikan İslamcıları tarafından neden bu kadar tahrik edilip kutsallaştırıldığı; ama birleştirici, bütünleştirici olan Türk milliyetçiliğinin neden lanetlendiği şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi? Türkün adının başta Anayasa olmak üzere bütün kamusal alanlardan neden çıkarılmak istendiği, Türklerin devlet bürokrasisinden, ekonomiden, kültürden, siyasetten, her alandan neden sürüldüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi?

Mehmet Akif Ersoy atamız, bu tarihin efendisi, zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların kurtarıcısı olan aziz Türk milleti için Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i… mısraını boşuna söylemedi. Tevhid demek, bugün hak dinin yalnız İslam olmasıdır. Türk, muharref Hristiyanlığa, bütün batıl dinlere karşı hayatını ortaya koyarak bunu savunduğu için büyüktür. Tevhid adalettir. Tevhid zulme, emperyalizme karşı durmaktır. Tevhid, doğrunun, hakkın, hakikatin, aydınlığın dünyaya hâkim olmasıdır. Bunun karşısında zulmü, sömürüyü, yağmayı, talanı, küfrü, karanlığı temsil eden Haçlı-Siyon emperyalizmi vardır. Türk, işte bu emperyalizm karşısında, mazlum milletler yanında erkekçe tavır alma cesaretini gösterdiği için büyüktür.
Bizimle neden bu kadar uğraşıldığının sırrı, Türk düşmanlığının büyük bir kampanya halinde yürürlüğe konduğunun sırrı, işte bu büyüklüğümüzdedir.

Zalimlerin yeryüzünü fesada vererek bozdukları dünyanın dengesini yerine oturtmaya memur Türk! Türklüğüne sahip çık. Liberislamcı ibişlerin saldırıları karşısında dik dur! Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…

ARYA HABER SİTESİ : BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ, “BARIŞ SÜRECİ” VE PKK’NİN YENİ ÇİZGİSİ

Yazar: ZULKUF AZEW

Hızlı bir ekonomik gelişmeyi başarıyla yöneten Çin ve Hindistan başta olmak üzere Uzakdoğu toplumlarının enerji ve hammadde ihtiyacı çok büyük.Enerji ve hammadde sorununu çözmüş Çin ve Hindistan’ın dünyanın verili parametrelerinin ciddi bir değişimini zorlayacağı çok açık.Çin de,Hindistan da bu sorunlarını tam olarak çözememişken dahi güçlü aktörler olarak dünya ekonomisini ve siyasetini etkiliyorlar. Toplam dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Çin ve Hindistan’ın dünya üretiminin ve tüketiminin de yarısına ulaşması ancak küresel sömürgecilik ve emperyalizmin ortaya çıkışı sonrasında bozulan uluslararası üretim/tüketim dağılımının tekrar normalleşmeye başlaması olarak kabul edilebilir.İşte bu normalleşme süreci özellikle enerji ihtiyacı/petrol kaynakları bağlamında Ortadoğu’ya ciddi bir gerilim yüklüyor.Büyük Ortadoğu Projesi denen şey de bu gerilimin ABD merkezli Batı blokunun çıkarlarına uygun olarak yönetilmesinden başka bir şey değil.

Bu projenin Ortadoğu haritasını değiştireceği ve her altüst oluşta olduğu gibi yeni mevzilenmeleri ve ittifakları beraberinde getireceği aşikar.Öcalan’ın dönüşüm projesi doğrultusunda PKK’nin yeni çizgisi de sözkonusu mevzilenme ve ittifakların Kürdistan’a izdüşümü olarak anlaşılabilir.PKK de PDK ve YNK gibi Ortadoğu’da ABD ile birlikte hareket etme noktasına gelmiş görünüyor.1999 yılında ABD’nin başını çektiği Batı blokunun karşısında yeraldığı için uluslararası bir komplo ile İmralı’ya konan Öcalan’ın ABD konsepti çerçevesinde Kürd-Türk ittifakının teorisyeni olmaya ikna edilmiş olması kişisel koşullarını düzeltmenin ötesinde sonuçlara yolaçacak bir hamledir.

Ancak Batı’nın süreklileşmiş telkinlerine rağmen AKP öncülüklü Neo-Osmanlıcı Türki burjuvazinin bu mevzi/ittifak değişiminin önemini tam olarak kavradığı söylenemez.Tam tersine bu süreci Kürd ulusal hareketini Öcalan eliyle bitirip teslim alma süreci olarak algılıyor ve bunu da çok pervasızca ilan ediyorlar. Öylesine ki Neo-Osmanlıcı projenin sözcülerinden Yalçın Akdoğan PKK’nin Kürdistan’ın diğer parçalarındaki faaliyetlerini de bitirmesini “barış süreci” nin bir şartı olarak sunabiliyor: “Diğer bir sıkıntılı konu örgütün Türkiye dışında silahlı varlığını devam ettirebileceğine yönelik niyetler veya ifadelerdir.Aysel Tuğluk’un “Suriye’de bir süre daha silahlı,İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı” sözü,örgütün sadece Türkiye’deki faaliyetlerini durduracağı,Kandil’de veya başka alanlarda silahlı mücadeleye devam edeceği izlenimi uyandırmaktadır.Bu yaklaşım da doğrudan sürece meydan okumak anlamına gelir.” Aslında bu satırlar sürecin Neo-Osmanlıcılar tarafından yeterince anlaşılmadığını ifade ediyor.Zira süreçten anladıkları,süreci Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında tasarlayan ve her adımını planlayan ABD’nin anladığından çok farklı.Ve eğer anlamamakta ve daha ötesinde varılan anlaşma her ne ise onu uygulamamakta ısrar ederlerse; Öcalan’ın 1993’te ilan ettiği ilk ateşkesten itibaren bir ulusal kurtuluş hareketi olarak değil,bir ulusal kimlik hareketi olarak mücadele sürdüren PKK’nin tekrar bir ulusal kurtuluş hareketine dönüşmesine şahid olabiliriz.

Aslında PKK 2011’den itibaren tekrar bir ulusal kurtuluş hareketine dönüşme sinyalleri veriyordu. 2012 yazında Çukurca-Şemdinli arasında uygulanan alan denetimi pratiği,gerillanın Kürdistan’ın pek çok noktasında gerçekleştirdiği yol kontrollleri,gerillayla halkın duygusal bağının günden güne artışı gibi olguları değerlendirmekte TC’den daha akıllı davranan ABD’nin telkinleri ve müdahalesiyle süreç Öcalan’ın dönüşüm projesine alan açtı.Sözkonusu dönemde AB’nin de ABD’ye desteği nettir ve şüphesiz Güney Kürdistan yönetimi de bu projenin koordinasyonunda yeralmaktadır.Sürecin devamında PKK’nin AB ve ABD’nin terörist örgüt listelerinden çıkarılacağını da öngörebiliriz.Kazan-kazan formülüyle sürece ikna edilen PKK’nin silahını zaten mücadele içinde bulunduğu ortak düşmanlar Suriye ve daha sonrasında İran’a doğrultması sağlanabilirse, İran merkezli Şii bloku için Ortadoğu’daki mevcut pozisyonunu korumak imkansızlaşır.Suriye’de Esad rejiminin son haftalarda Kürd mevzilerine düzenlediği acımasız saldırıları da, “Murat Karayılan’la görüşen İran’ın ünlü istihbaratçısı Kasım Süleymani’nin savaşa devam etmesi koşuluyla PKK’ye ağır silah ve lojistik destek teklif ettiği” haberlerini de bu bağlamda değerlendirmeye almak gerekir.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin Ortadoğu’da uygulamada olmasının ilk ve en önemli sonucu artık Ortadoğu’daki entiteleri bağımsız/sınırları belli/egemen devletler olarak değil, etnik/ulusal/dinsel gruplar bazında değerlendirme gereğidir.İran-Irak Şiileri-Suriye’de Esad Yönetimi-Hizbullah olarak bileşenlerini sıralayabileceğimiz Şii bloku,dolaylı da olsa Çin ve Rusya’dan destek alabilmektedir.Çin’in ana korkusu ABD’nin tam kontrol sağladığı bir Ortadoğu’da petrol kaynaklarına ulaşmasının zorlaşması değil, maliyetinin ciddi biçimde artmasıdır.Hammadde açığının Afrika’dan teminini örgütleme yolunda önemli mesafeler katetmiş olan Çin’in mevcut büyüme/refah artışı oranlarını koruyabilmesi için Ortadoğu’daki petrol üreticilerinden uygun şartlarda petrol temin etmeye devam etmesi gerekmektedir.İran kaynakları bu anlamda Çin için vazgeçilmezdir.Ancak Çin’in diplomatik ve finansal kanalların dışında ABD’nin yaptığı türden askeri destek sunmak/askeri müdahalede bulunmak gibi bir opsiyonu yoktur.Rusya ise muhtemelen ciddi tavizler ve ekonomik çıkarlar karşılığında sürecin devamına rıza gösterecektir.İran’ın öncülüğündeki Şii blokunun aşil topuğu ise kanımca İran Azerileridir.

Doğu Kürdistan gibi Güney Azerbaycan’ı da yüzyıllardır işgali altında bulunduran İran’da 75 milyonluk nüfusun 25-30 milyon kadarı Azeri’dir.Azerbaycan’ın nüfusunun 10 milyonun altında olduğu hatırlanırsa Güney Azerbaycan olgusunun önemi ortaya çıkar.İran’daki Azeri nüfus şu ana kadar tercihini İran’a bağlılık temelinde sürdürmüştür ama bunun ilanihaye böyle devam edeceğinin İran açısından bir garantisi yoktur.Örneğin kendisine Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi adını veren ve Güney Azerbaycan’ın İran’dan bağımsızlığını savunan bir oluşum 4 Şubat 2012’de Ankara’da TC’nin onayı ve desteği altında bir kurultay gerçekleştirmiştir.Şu an etkisiz olan bu tip örgütlenmeler Büyük Ortadoğu Projesi’nin ileriki safhalarında önemli roller üstlenebilirler.Kürdistan’a ilişkin olarak da;İslam maskeli Şii blokun Hizbullah üzerinden Kuzey Kürdistan’ı ve İslami bir takım yapılar üzerinden Güney ve Batı Kürdistan’ı destabilize imkanı da Kürdler açısından değerlendirilmesi gereken bir husustur.İran’ın Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırma tehditleriyle YNK üzerinde zaman zaman etkili olduğu da bilinen bir gerçektir.

Türkiye,S.Arabistan ve Katar’ın adı çok geçse de Şii blokun karşısında yeralan Sünni blokun politika üreticisi ve örgütleyicisi ABD’dir.ABD, AB’nin finansal/ekonomik ve İsrail’in istihbari/askeri/operasyonel işbirliğiyle 1.Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere öncülüğünde Ortadoğu’da inşa edilen statükoyu tarumar etmekte;Arap baharı vesilesiyle,Ortadoğu’da uzun yıllar boyunca birikmiş etnik/ulusal ve sınıfsal haksızlıklara karşı mücadele enerjisini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedir.Kürdistan’ı dörde parçalayan Lozan statükosunun bizzat statükonun mimarı emperyalizm tarafından tarumar edilmesi süreci Kürdistan’da ulusal özgürlüğün ve kurtuluşun da önünü açmakta ve önemli fırsatlar sunmaktadır. Çünkü: “…tarihsel olarak hiçbir başarılı toplumsal devrim,bir kitle seferberliğiyle,coşkulu devrimci bir hareket tarafından yapılmamıştır…-bırakalım (devrimci) öncüleri,harekete geçmiş ve ideolojik olarak yönlenmiş geniş kitlelerin izlemesini-bu öncülerin çabalarıyla yaratılmış devrimci krizler de olmamıştır.Tam tersine…devrimci durumlar,devletin ve sınıf hakimiyetinin politik-askeri krizlerinin ortaya çıkması yüzünden gelişmiştir.Yalnızca bu olanaklar sayesinde devrimci liderlik ortaya çıkmış ve isyancı kitlelerin devrimci dönüşümlerin yerine getirilmesine katkıda bulunmaları sağlanmıştır.” (Theda Skocpol,States and Social revolutions,sf.17; Aktaran:David Romano,Kürt Dirilişi:Olanak,Mobilizasyon ve Kimlik,Vate Yayınları,sf.28)

Yeni sınırların yeni krizler üretmesi emperyalistlerin ana yöntemlerinden biridir;zira bu durum bölge halklarını/devletlerini sürekli bir gerilim içinde tutar ve emperyalistlere müdahale etme imkanı sunar.ABD’nin ortaya attığı Büyük Ortadoğu Projesi haritasında,özellikle Kuzey parçasında TC lehine sınırları iyice daraltılmış bir “Özgür Kürdistan” öngörülmektedir.TC’nin onyıllardır uyguladığı Kürdistan’ın sınırlarını daraltma/iç genişleme operasyonlarının Urfa-Antep-Adıyaman-Elazığ-Malatya-Maraş-Erzurum’da önemli sonuçlar verdiği gözönüne alınırsa BOP projesini oluşturanların kriz üretecek yeni sınırlar konusunda cömert davrandıklarını da gözlemek mümkün.Kürdistan’a bütünlüklü yaklaşan herkes aynı operasyonun Güney Kürdistan’da Musul-Kerkük’te de yürürlükte olduğunu görecektir.

Ancak büyük değişim zamanlarında hiçkimsenin ne olacağını tam olarak bilme şansı yoktur.Parametreleri değiştirenlerin dahi iradelerinden bağımsız olarak bu tip süreçler kaotik olarak ilerler ve sonuçlar başta planlanandan çok da farklı olabilir.ABD an itibariyle “Stratejik pozisyonuna uygun olarak Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur” diyen Soros’un önerdiği doğrultuda, Neo-Osmanlıcılık hayalleriyle yelkenini şişirmiş Türki burjuvazinin işbirliğiyle,Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Türk ordusunu operasyon gücü olarak kullanmayı planlıyor.Bunun karşılığında TC’ye her anlamda destekler veriliyor.Sunni Arap sermayesinin uluslararası bankalar üzerinden Türkiye’ye transferi projesi dahi ABD patentlidir.Tüm dünyada ekonomik krizin etkilerinin hafiflemediği koşullarda Türkiye ekonomisinin sorunsuz görünmesinin nedeni her ne kadar dinamik Türki burjuvazinin tüm dünyada pazarlar elde etme konusundaki cevvaliği olarak gösterilse dahi, ana faktör bu tip uluslararası kaynak transferleridir.

Büyük Ortadoğu Projesi ve mevcut süreç nereye gider,kesin olarak bilme şansımız yok.Ancak kesin olarak biliyoruz ki Mir Bedirxan’ın deyişiyle “Kürdistan gayreti” yenilmezdir.Bütün demografik, sosyolojik, ekonomik faktörler 21. Yüzyılın dünyasında Kürdistan’ın lehinedir.Kafi delil aşağıdaki satırlarda:

"Tahminlere göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi sahalarında 45 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp gaz yerüstüne çıkarılmayı bekliyor. Bu miktarlar, eğer doğruysa Avrupa’nın Rusya’ya karşı seçenek umudu olan Azeri-Türkmen, yani Hazar havzası potansiyelinin altı katı kadar. Eski BP, yeni Genel Enerji Başkanı Tony Hayward, " o petrol bir şekilde pazara çıkacak" diyor, siyasi sorunlar sorulduğunda."

(Murat Yetkin’in köşe yazısı, Radikal Gazetesi,13.12.2012)

"Bölgedeki doğurganlık oranının yüksekliği ve hızlı nüfus artışı diğer bölgelere nazaran yüksek. Bu artış Kürt milliyetçiliğinin içte ve dışta canlı tutulmasıyla nüfus dengelerinin değişmesi durumunda uzun vadede bir tehdit olarak ortaya çıkabilir. Araştırmalara göre Kürt nüfusu oranı 2010’da toplum nüfusun yüzde 40’ına, 2025’te yüzde 50’nin üzerine çıkma eğiliminde. Bu oranla birlikte Kürt milliyetçiliğinin de ön plana çıkması ve bunun da milletvekili sayısına oranlanması ileride vahim sonuçlara yol açabilir. Bölgede nüfus planlaması seferberliği elzemdir. Az çocuğa prim ve çok çocuğa vergi gibi radikal önlemler gereklidir."

(Bakanlıklararası Takip ve Yönlendirme Kurulu’na sunulmak için hazırlanan MGK Raporu,

Yayınlayan: Milliyet Gazetesi,18 Aralık 1996)

VİDEO : Turhan Çömez : Büyük Ortadoğu Projesi nedir ?

VİDEO LİNK :

VİDEO : BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ

VİDEO LİNK :

SAADET PARTİSİ’NDEN BOP YORUMU

ARAŞTIRMA DOSYASI : Büyük Ortadoğu Projesinin Doğuşu, Gelişimi /// BOP YADA GBOP

Bu makaleyi yazma nedenim, hıyanet içinde olanlara değil ama gaflet içinde olanların yüzüne su serme niyeti taşımaktadır.

Ülkemizin başbakanı, malumunuz BOP’un eş başkanıyım demiştir (Halk onu kafirin hazırladığı projeye eş başkan olsun diye seçmemiş olmasına rağmen). BOP henüz resmi ağızlarda

dillendirilmeden önce, 11 Eylül’de ikiz kulelere yapılan saldırı sonrası, emperyalizmin niyeti belli olmuştu. Tıpkı, Japon uçak gemilerinden havalanan yüzlerce avcı ve bombardıman uçağı, Hawaii Adalarındaki Pearl Harbor deniz üssüne geniş çaplı bir hava saldırısı düzenlenmesi her ne kadar Japonların planı olsa da atom bombasının denemek maksadı ile ABD için bir gerekçe oluşturması, ABD’nin de beklentisine doğrultusunda olduğunu hepimiz biliyoruz. 11 eylül saldırıları da ABD’nin BOP için gerekçesini oluşturmuştur.

Birçoğumuz şunu diyor; “ABD’nin bir gerekçeye ihtiyacı mı var?” Evet ABD’nin de bir gerekçeye ihtiyacı var. Birincisi ve en önemlisi, kendi ülkesinde barındırdığı aydın, dürüst, insancıl insanları ikna etmesi.

Dünya’nın sayılı bilim insanlarının çoğunun bu ülkede yaşadığı bir gerçektir ve bu insanlar ikna edilmeden ABD’nin bir yeri işgal etmesi ya da bir yere saldırması düşünülemez. ABD vahşi kapitalizmin babası, emperyalizmin merkezi olabilir ama orada yaşayan ve kendini insanlık için çalıştığını düşünen ve o uğurda ömrünü harcayan insanlar var. Halkı bir iktidar direk etkileyemez. Halkı bir ülkenin aydınları etkiler. Bunu onlar iyi biliyor ve bu kurgu öncelikle bu insanları ikna edebilmek için yapılıyor. Bu insanları ve halkı bu trende sokmak için de filmler ile kendi kurguladığı teoriler ile neler olabileceğini anlatmaya çalışıyor.

Bunlar olduktan sonra siyasiler devreye giriyor. İkincisi de dünya kamuoyunun desteğini almaya çalışıyor. Tüm ülkelerde en etkili kamuoyunu maalesef Yahudiler oluşturuyor ve onay alınıp alınmadığı İsrail’den belli ediliyor.

BOP, İsrail ile mutabakata varılmadan oluşturulduğu bir gerçek ve İsrail yönetimi ile ABD uzun süre bu konudan dolayı araları açıktı. İsrail açısından bakıldığında İsrail’in bu projeyi desteklemesi düşünülemez. Çünkü bu Büyük İsrail’in önünü keser fakat son günlerde bu konuda mutabakata varıldığı bir gerçek. Bu mutabakatın ardından şu soru akla geliyor; “İsrail, Büyük İsrail’den vaz mı geçti?”

Elbetteki bu düşünülemez. İsrail binyıl projeyi uyutur ama yine vazgeçmez, çünkü bu Yahudiliğin nerdeyse gerekçesi. Mutabakata varılması, İsrail’in isteklerinin kabul edildiği anlamına geliyor ki gerektiğinde hiç özür dilemeyeceklerine bile özür dileyebilirler. Yani “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.” Özür dilenmesi, bizler için başarı olarak gözükürken, dileriz evde ki pirinçten olmayız.

Yıllardır BOP, nedir diye izah etmeye çalıştım ama anladım ki yanlış yerden başlamışım. Soru “Neden BOP” olmalıydı. BOP ne olduğunu iyi-kötü anlayanlar, açısından tarihi bir fırsat olabilir yada dönüştürülebilirdi. Bu durum, şehrin dış mahallesinde arsası olan bir adamın, arsanın yakınlarına büyük bir yapı inşa edildiğinde duyduğu hissiyat gibidir. Arsasının, hakkından daha fazla değerlendireceğini düşünür kişi. Lakin öyle bir yapı yapılır ki senin arsan bir işe yaramaz hale gelebilir hatta ucuz bir şekilde kamulaştırılabilir. Çünkü proje

devasadır, senin arsanı içine alsa da senin alacağın pay arsanın değerinin çok üstünde olamaz. Bir bakarsın, o benim dediğin arsaya artık bir güvenlik şifresi ile girip çıkabiliyorsundur. Açgözlü tilkinin durumuna düşersin ki bir devlet yönetimi açgözlülük üzerinde siyaset yürütülemez.

Hangi mevzuda olursa olsun, en ufak bir karar ve yürütmede “ben yaptım oldu” şeklinde bir bakış ancak totaliter rejimlerin ve diktatörlerin yaklaşım tarzıdır. Yapacağınız en ufak işaret birilerini yüceltirken birilerini de çukura atıldığı bilinmeli bu sorumluluk ve yükümlülüğü de istişare edilerek, paylaşılmalıdır. Bizde, yönetenler yapar yıkar ve onu bir daha seçmeyerek ceza verdiğimizi düşündüğümüzden, yapan-yıkan yaptıklarıyla kaldığından her başımıza gelen kendi ideaları doğrultusunda istediğini yapar. Biri çukura düştükten sonra onu çukurdan

çıkarmak önemlidir ama asıl mesele çukura doğru giderken uyarmak ve düşmemesini sağlamaktır. Bu maksatla da burada BOP’un ne olduğundan öte neden olduğunu bilir ve anlatırsak dilerim çukurdan önce tutmuş oluruz ki düşen sadece başbakan olmayacaktır.

BOP’u hazırlayanlar neden böyle bir proje hazırlamışlardır?

KİTAP TAVSİYESİ : Büyük Ortadoğu Projesi /// Mahir Kaynak- Emin Gürses

Emin Gürses/ Prof. Dr. Mahir Kaynak

PROFİL YAYINCILIK

Son BM toplantısında Türkiye, Brezilya ve Lübnan hariç diğer bütün devletler İran’a yaptırım uygulanmasına evet dedi. Çin ve Rusya gibi İran’la sıcak ilişkileri olan devletler bile İran’a yaptırıma evet dedi. Peki neden?

Artık şu kesinleşti ki, Batı ittifakı Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında İran’ın nükleer silahlarını vurmak istiyor. Irak’tan sonra amaçlarının İran’ın rejimini değiştirmek olduğu kesin. Ama nasıl?

PKK son aylarda tekrar terör faaliyetlerine başladı. İsrail uluslar arası kara sularda Türkiye’ye ait Mavi Marmara gemisindeki 9 masum Türk vatandaşını katletti. Aynı gün İskenderun’da 7 askerimiz şehit edildi. Olayı PKK üstlendi. PKK-Mossad bağlantısı var mıdır? Varsa bu bağlantı nasıl sağlanıyor?

Bu ve buna benzer birçok sorunun cevabı Emin Gürses ve Mahir Kaynak’ın yazdığı güncelleştirilmiş son haliyle Büyük Ortadoğu Projesi kitabında. Kaçırmayın…

KİTABI SATIN ALMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.