Etiket arşivi: ABD

ARAŞTIRMA DOSYASI : ABD ULUSAL GÜVENLİK AJANSININ UZAKTAN KONTROL (REMOTE VIEWING) İLE İLGİLİ RAPO RLARI

NOT : DÖKÜMANLAR İNGİLİZCEDİR.

DÖKÜMANLARI BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ.

ARAŞTIRMA DOSYASI : ABD ULUSAL GÜVENLİK AJANSININ UZAKTAN KONTROL (REMOTE VIEWING) İLE İLGİLİ RAPO RLARI

NOT : DÖKÜMANLAR İNGİLİZCEDİR.

DÖKÜMANLARI BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ.

ARAŞTIRMA DOSYASI : ABD Suriye Konusunda Neyi Bekliyor ?

Oytun Orhan

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

Suriye’deki çıkmazın temel sebeplerinden biri rejimin değişmesini arzulayan aktörler arasında çözüme nasıl ulaşılacağı konusundaki görüş farklılıklarıdır. Söylem düzeyinde ve nihai hedef açısından bakıldığında söz konusu ülkelerin ortak görüşe sahip olduğu görülmektedir. ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin başı çektiği cephe Suriye’de Esad rejiminin meşruiyetini kaybettiğini, bundan sonra ülkeyi yönetmesinin mümkün olmadığını ve Beşar Esad’ın iktidarı devretmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak her bir ülkenin bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda izledikleri yol, kullandıkları dış politika araçları, destek verdikleri gruplar, muhalefete verilen desteğin niteliği ve miktarı gibi faktörler açısından farklar bulunmaktadır. Askeri seçenekleri öne süren ülkeler dahi kendi içinde doğrudan askeri müdahaleyi savunanlar ile Suriye’nin belli bölgelerinde uçuşa yasak bölgeler oluşturulmasını savunanlar şeklinde ayrılmaktadır. Bazı ülkeler rejim – muhalefet dengesini muhalifler lehine değiştirecek çapta muhaliflere ağır silah yardımı yapılmasını, bazı ülkeler rejimin tamamen yıkılmasının daha büyük can kaybı ve güvenlik riskleri doğuracağı düşüncesi ile sorunun siyasi çözüm yöntemi ile çözülmesini savunmaktadır. Bunun yanı sıra muhalefete destek veren ülkeler de kendilerine daha yakın gördükleri gruplara para ve silah desteği vermeyi tercih etmektedir.

Suriye’de rejim değişikliğini savunan ülkelerin politikalarını koordine edememesi Esad rejiminin yaşam süresini uzatan faktörlerin başında gelmektedir. Söz konusu aktörler içinde ABD’nin pozisyonu ise sahip olduğu askeri ve ekonomik kaynaklar, siyasi ve diplomatik güç çerçevesinde düşünüldüğünde daha büyük önem arz etmektedir. Birçok ülke Suriye’de değişim için çaba sarf etse de, ABD’nin iradesini net şekilde ortaya koymaması durumunda değişimin zor gerçekleşeceği ortadadır. ABD’nin Suriye politikasına bakıldığında ise son derece temkinli hareket ettiği görülmektedir. Bazı faktörler ABD’yi Suriye’deki sorunu bir an önce sonlandırmak konusunda motive ederken bazı faktörler politikalarını sınırlamaktadır. Ancak ABD açısından ortaya çıkan sonuç Suriye’yi henüz tüm iradesini değişim yönünde kullanmaya yetecek kadar stratejik bir sorun olarak algılamadığıdır. Ancak istikrarsızlığın bölge geneline yayılması, İsrail’in güvenliğini doğrudan tehdit etmesi Suriye sorununu stratejik boyuta taşıyabilir ve ABD’yi daha etkin bir politika izlemeye yönlendirebilir. Bu durumda doğrudan askeri müdahale, muhaliflere ağır silah yardımı yapılması ya da Rusya ile anlaşarak siyasi bir çözüm bulma şeklindeki değişik seçeneklerden biri hayata geçirilebilir.

ABD’yi Suriye meselesini sonlandırma konusunda sınırlayan faktörler şu şekilde sıralanabilir:

Esad sonrası istikrarsızlık ve daha kanlı iç savaş korkusu:

Suriye’de hali hazırda bir iç savaş yaşanmakla beraber rejimin yıkılması ve ordunun dağılması durumunda farklı etnik ve mezhepsel gruplar arasında daha kanlı bir sivil savaş yaşanması olasılığı mevcuttur. Bu argüman Esad rejiminin meşruiyet temelini oluşturan “ya ben ya kaos” ikilemi yaratarak ABD’yi temkinli davranmaya itmektedir.

Radikal İslamcıların güçlenmesi:

ABD özellikle son dönemlerde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’nin güçlenmesini Suriye konusunda adım atmamanın en başta gelen nedeni olarak öne sürmeye başlamıştır. Suriye askeri muhalefeti içinde oranı az olmakla birlikte en etkili gruplardan biri olan El Nusra Cephesi ABD tarafından Irak El Kaidesi ile bağlantılı olduğu gerekçesi ile terör örgütü olarak ilan edilmiştir. ABD rejimin yıkılması durumunda bu örgütün Suriye’de etkinlik kazanacağı argümanını sık sık kullanmaktadır.

Siyasi ve askeri muhalefetin dağınık yapısı:

İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi’nin içeriyi temsil etme, iç muhalefet üzerinde etkin olma, kendi içindeki rekabet sorunlarını aşma gibi unsurlar açısından başarısız olduğu sürekli dile getirilmişti. Bunun ardından ABD’nin öncülüğünde Katar’da Suriye Ulusal Koalisyonu adı ile yeni bir siyasi muhalif oluşuma gidilmişti. Ancak neredeyse Suriye Ulusal Konseyi için dile getirilen eleştirilen aynıları Koalisyon için dile getirilmektedir. Antalya’da kuruluşu ilan edilen ve askeri muhalefeti tek çatı altında toplamayı amaçlayan Yüksek Askeri Konsey de henüz dağınık askeri güçleri tek komutanlık altında toplamayı başaramamıştır. Bu açılardan ABD Esad rejimine alternatif olabilecek düzenli ve etkili bir siyasal ve askeri muhalefetin olmadığını öne sürmektedir.

ABD’yi Suriye’de değişimi sağlamak konusunda motive eden ve önümüzdeki dönemde stratejik bir soruna dönüşmesini sağlaması ihtimali bulunan faktörler ise şu şekildedir:

Mülteci meselesi insani bir konu olmanın ötesinde stratejik bir tehdide dönüşmektedir:

1 milyonu aşkın Suriyeli mülteci Ürdün, Lübnan, Türkiye, Irak ve Mısır’a yerleşmiş durumdadır. Bu sayı ülkede istikrarın her geçen gün daha da bozulması ile giderek artmaktadır. Bu durum insani açıdan çok büyük sorunlar doğurmaktadır. Tüm yardım çabalarına karşın mülteciler son derece zor koşullar altında yaşamalarını sürdürmeye çalışmaktadır. Sorunun insani boyutu ABD’yi Suriye konusunda ikna için yeterli olmamaktadır. Ancak mülteci sorunu giderek tüm Ortadoğu bölgesini etkileme potansiyeline sahip stratejik bir soruna dönüşmekte, Suriye sorununun bölgeselleşmesine neden olmaktadır. Türkiye ekonomik ve siyasi gücü ile bu sorunun bir şekilde üstesinden gelebilir ve mülteci meselesinin Türkiye’nin istikrarını olumsuz etkileme potansiyeli sınırlıdır. Ancak Ürdün ve Lübnan gibi iki kırılgan ülke her birinde yarım milyona yaklaşan Suriyeli mülteciyi daha fazla barındırma konusunda zorlamaktadır.

Ürdün neredeyse bir mülteciler ülkesine dönüşmüştür. Zaten var olan Filistinli ve Iraklı mültecilere Suriyeliler eklenmiştir ve ülke toplam nüfusunun büyük çoğunluğunu mülteciler oluşturur hale gelmiştir. Bunun yanı sıra yaklaşık 4 milyon nüfusa sahip Lübnan’da kamplar dışında yaşayanlar ile birlikte yarım milyonun üzerinde Suriyelinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Lübnan’da mezhepler arası hassas dengeye dayalı siyasi ve sosyal bir yapı mevcuttur. Ülkedeki temel siyasi dinamik Sünni – Şii çatışmasıdır. Lübnan’a göç eden Suriyeli mültecilerin çok büyük çoğunluğu ise Sünni kökenlidir. Bu durum Lübnan’daki hassas dengeleri kökten sarsmakta ve ülkeyi her an patlamaya hazır bir bomba haline getirmektedir. Dolayısıyla Suriye’de bir şekilde istikrar sağlanmazsa mülteci akını söz konusu ülkelere devam edecek ve bir noktada istikrarsızlık İsrail’i güvenliğini olumsuz etkileyecek şekilde bölgeselleşecektir.

Kimyasal silahların merkezi kontrolden çıkması:

Suriye yönetiminin kendi ifadesi de ülkede kimyasal silahların var olduğunu göstermektedir. Son dönemde bazı çatışmalarda kimyasal silahların kullanıldığına ilişkin iddialar hem rejim hem de muhalifler tarafından dile getirilmiştir. Suriye’de çatışmaların uzun süre devam etmesi durumunda bu silahlar rejim tarafından kullanılabileceği gibi bazı muhalif güçlerin eline geçmesi ihtimali de bulunmaktadır. Ayrıca rejim tarafından Hizbullah gibi müttefiklere verilmesi de ihtimal dahilindedir. Her iki şekilde de İsrail’in güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşacaktır. Bu değerlendirme ABD’yi Suriye sorununa çözüm bularak kimyasal silahların güvenli bir şekilde imha etmeye yönlendirebilir.

ABD açısından henüz Suriye sorununu sonlandırma konusunda ikna olmadığı, sorunu stratejik bir tehdit olarak algılamadığı, hatta bazı açılardan mevcut dengenin belli bir süre daha korunmasını fırsat olarak algıladığı şeklinde değerlendirme yapmak mümkündür. Bu şartlar altında yakın dönemde ABD’nin hayata geçirebileceği politika alternatifleri şunlar olabilir: “İyi muhalefeti” destekleyerek “kötü muhalefeti” zayıflatmak, muhalefetin kontrolü altındaki bölgelerde Esad sonrası kaos ortamını engellemek için yönetim altyapısını oluşturmaya çalışmak. Daha ileri aşamada ise sivillerin korunmasına yönelik olarak bazı bölgelerde uçuşa yasak bölge ilanı gündeme gelebilir.

ABD temkinli tavrına gerekçe olarak en fazla El Kaide’nin askeri muhalefet içinde güçlenmesini öne sürmektedir. Ancak Suriye’de ayaklanma başladığında radikal grupların etkisi son derece sınırlıyken aradan geçen sürede etkinliklerini artırmışlardır. Suriye’de çözüm için daha fazla beklenmesi durumunda ülkede radikal grupların daha fazla güçlendiği görülecektir.

Ergenekon’a Bir Tepki de ABD’den

Ergenekon davasına bir eleştiri de Amerika Birleşik Devletleri’den geldi.. Amerikan Kongresi’nin finanse ettiği Amerika’nın Sesi radyosu "Türkiye’de Ergenekon yüzünden başlayan rahatsızlık büyüyor" yorumunu yaptı.. Radyo, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın "halk, yargının siyasallaştığından endişe duyuyor" sözlerini de hatırlatarak, "bu uyarıların dikkate alınıp, alınmayacağı merak konusu" dedi..

Amerika’dan, Türkiye’ye "Ergenekon eleştirisi" geldi..

Kongre’nin finanse ettiği Amerika’nın sesi radyosu, davaya ilişkin rahatsızlıkların giderek büyüdüğünü söyledi..

“Dava, hem Türkiye içinde hem dışında giderek artan eleştirilere maruz kalıyor” değerlendirmesinde bulunan radyo, “Tarihi dava, hükümetin ordunun sivillerin kontrolü altına alma çabalarının bir parçası olarak lanse edilmişti. Ancak davanın giderek hükümeti eleştirenleri daha geniş biçimde kapsamasıyla endişeler arttı” yorumunu yaptı..

Dosya kapsamında milletvekilleri, gazeteciler ve akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 275 kişinin yargılandığını hatırlatan Amerika’nın sesi radyosu, haberini şöyle sürdürdü:
“Uluslararası toplum, kaygıyı dile getirmeye başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporu da, sanıkların birçoğunun uzun tutukluluğunu da dile getirdi. Merkezi New York’ta olan İnsan Hakları İzleme Örgütü de, haklılığı konusunda ciddi kaygıların olduğunu söyleyerek davayı eleştirdi..”

Radyonun yayınında dikkat çekilen bir nokta da Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da "Türkiye’de bu konuda rahatsızlıklar var" dediği yargının siyasallaşması konusuydu.. Radyo haberinde,bu uyarıların dikkate alınıp alınmayacağının beklendiğini söyledi.

AKP-PKK-ABD-İsrail işbirliğiyle Büyük Ortadoğu Projesi işliyor ! İşte son hamleleri !

Kahpe çetesi PKK’nın Kandil’deki sözde lideri Karayılan’ın "8 Mayıs’tan itibaren çekliyoruz" açıklamasının yankıları bölge ülkelerinde de hissediliyor.

Özellikle Irak, İran ve Suriye AKP’nin PKK-Öcalan-BDP üçgeninde yürüttüğü "süreç"i yakından takip eden ülkeler. Çünkü PKK’nın "silah bırakmadan" çekilecek olması bu ülkeleri yakından ilgilendiriyor.

Nitekim PKK’nın İran kolu olan PJAK’ı kendi ülkesinden silen İran yönetimi dün Tahran Radyosu’nda önemli bir değerlendirme yayınladı.

Ancak Büyük Ortadoğu Projesi’nin kirli tezgahını deşifre eden bu değerlendirme Türk Medyasında fazla yer bulmadı.

*Haber Fedai *olarak bu değerlendirmenin öne çıkan kısımlarını paylaşmak istiyoruz:

*AKP-PKK UZLAŞMASI BOP İÇİN!*

PKK, nasyonal sosyalist ve etnik milliyetç ideolojiye sahiptir. Bu nedenle ABD ve AB tarafından desteklenmektedir.*PKK yetkilileri, daha önceleri de kendilerini desteklemeleri halinde ABD’nin büyük Ortadoğu planına destek vereceklerini ilan etmişti. PKK ile AKP uzlaşısında; ABD ve AB etkin bir rol oynadı. *Batılı güçler bir taraftan PKK’yı terör listesine alıp, diğer taraftan Ankara hükümetini PKK ile uzlaşmaya zorluyorlardı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK terör örgütü elemanlarının silahları bırakıp geri çekileceklerine ilişkin

sözleri boşa çıktı. PKK; özgürleşme ve demokratikleşmekten söz ediyor, fakat Kürt bölgelerinde kendinden başka bir örgütlenmeye izin vermedi ve diğer muhalefeti ve özellikle PKK muhalifi Kürtler’i ortadan kaldırdı. Abdullah Öcalan’ı da ‘Kürt halkı önderi’ ilan ederek, diğer Kürt liderleri tanımadığını gözler önüne seriyor.

*PKK UZANTISI PYD SURİYE’DE ESAD’A KARŞI GÜÇLENDİRİLİYOR*

KCK’nın ‘Batı Kürdistan-Rojova’ dediği bölgede, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan Krallığı’nın desteğindeki terör örgütü ‘Özgür Suriye Ordusu’, Barzani denetimindeki Kürt Konseyi ve PKK uzantısı PYD’nin işbirliği ve ittifakıyla Suriye ordusuna karşı özerkliğe kavuşmuştur.

*AMAÇ EMPERYALİZMİN ÇIKARLARI İÇİN ORTADOĞU’YU PARÇALAMAK!*

PKK; 4 parçadan söz etmekte ve bölge ülkelerini işgalci ve sömürgeci devletler olarak nitelendirip, ‘Büyük Kürdistan’ hayalini kurmaktadır. Bu ham hayal bölge ülkeleri ve milletlerine özgürlük, demokrasi, kardeşlik getiremeyeceği gibi, Kürt-Arap, Azeri-Kürt, Türk-Kürt, Kürt-Fars, İslamcı Kürt ile laik ve aşırı milliyetçi Kürt çekişme ve çatışmasını yaratacak ve ABD ile gerçek sömürgeci ve emperyalist batılı güçlerle Siyonist rejim lehine Ortadoğu’yu parçalama planını gündemleştirecektir. ABD ve AB ile NATO bölge ülkelerini parçalama ve

denetim altına almak için Kürtler üzerinde kirli bir oyun başlatmış, PKK gibi etnik milliyetçi ve sol söylemli bir grubu kullanmaya çalışıyor. ABD ile batılı işgalci ve emperyalist müttefikleri İslam birliğini engellemek, bölge milletlerine etnik milliyetçilik ve laiklik dayatmaya çalışıyor.

AKP Hükümeti, diğer taraftan PKK’yı Suriye merkezi hükümetine ve bölge ülkelerine karşı kullanmaya çalışıyor. Nitekim PKK uzantısı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) üyesi Aysel Tuğluk, PKK-PYD’nin Suriye’de savaş başlattıklarını, yakında PEJAK-PKK’nın İran’a karşı savaş başlatacaklarını ileri sürdü.

*AKP PKK İLE BAŞKANLIK İÇİN ANLAŞTI*

AKP hükümeti ayrıca PKK’nın desteğinde Erdoğan’ın başkanlık sistemini Türkiye’de kurmaya çalışıyor. Nitekim Abdullah Öcalan Türkiye’de başkanlık sistemine ve Erdoğan’ın devlet başkanı olması planını desteklediğini bildirdi.

HABER FEDAİ – Kutalmış TURAN

Ban : ABD istihbaratının son raporunu ciddiye alıyorum

BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, ABD istihbaratının "Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına" ilişkin son raporunu ciddiye aldığını söyledi.

Ban, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddialarını araştırmakla görevlendirdiği heyetin Başkanı İsveçli profesör Ake Sellström ile BM Genel Merkezi’nde gazetecilere açıklama yaptı.

Gazetecilerin toplantıya gösterdikleri yoğun katılım dolayısıyla memnun olduğunu ifade eden Ban, "Ancak bu ilgi bana mı yoksa Sellström’e mi bilmiyorum" diye espri yaptı.

Sellström’ü Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddialarını araştırmak üzere kurulan heyetin başkanı olarak geçen ay görevlendirdiğini hatırlatan Ban, araştırma heyetinin öncü ekibinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde 24-48 saat arasında çalışmaya başlayabilecek şekilde beklediğini söyledi.

Sellström’e ve ekibine duyduğu güveni vurgulayan Ban, heyetin bekleme sürecinde de erişebildikleri bilgileri değerlendirdiğini, ilgili başkentlere de ziyaretlerde bulunabileceklerini kaydetti.

İnceleme heyetinin alanda yapacağı çalışmanın önemini vurgulayan Ban, "ABD istihbaratının Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına ilişkin son raporunu ciddiye alıyorum. Eğer BM, gerçekleri ortaya çıkaracak ve bu şüpheleri giderecekse, bunun için BM araştırma heyetinin Suriye içinde yapacağı çalışma hayati önemde. Kapsamlı ve ikna edici inceleme için kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen tüm bölgelere giriş izni verilmeli. Suriye hükümetine inceleme heyetine ön koşulsuz araştırma izni vermesi çağrımı yineliyorum" dedi.

Ban, gazetecilerin ısrarlı sorularına "Sellström’le görüşecekleri için zamanı olmadığını" gerekçe göstererek cevap vermedi.

ARAŞTIRMA DOSYASI : ABD’nin ‘Kürdistan’ planı ortaya çıktı.

“ ABD’nin hazırladığı raporda Türkiye toprakları da ‘Kürdistan’ olarak gösteriliyor. „

Bugün yaşanan gelişmelerin aslında yıllar önce planlandığını ortaya koyan bir rapor ortaya çıktı.

Washington temsilcisi Yılmaz Polat, CIA’nın 1948 yılındaki Kürt Azınlık Sorunu başlıklı 17 sayfalık bir raporuna ulaştı.

Raporda, “Türkiye’nin Güneydoğusu İran’ın kuzeybatısı, Irak’ın kuzeyi ve Suriye’nin kuzeyini” kapsayan “Kürdistan” başlıklı bir harita da yer alıyor.

Türkiye’de 1945 sayımında nüfusun 18 milyon 871 bin 203 olduğu belirtiliyor, Kürt nüfusu bir buçuk milyon olarak gösteriliyor.

İşte Polat’ın CIA ve Kürdistan başlıklı o yazısı…

Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA’nın 1948 yılına ait Kürt Azınlık Sorunu başlıklı 17 sayfalık bir raporu var.

Raporun, Beyaz Saray, Dışişleri, Pentagon, tüm kuvvet komutanlıkları ve Enerji Bakanlığı’nın istihbarat birimlerine gönderildiği belirtiliyor..

Raporun bir süre önce gizlilik derecesi kaldırıldı.

CIA’nın 65 yıl önce bölgedeki Kürt sorununa bakışı konusunda önemli bilgiler var. Bugünkü gelişmeler konusunda fikir vermesi açısından önemli.

Raporda, Türkiye’nin Güneydoğusu İran’ın kuzeybatısı, Irak’ın kuzeyi ve Suriye’nin kuzeyini kapsayan Kürdistan başlıklı bir harita da yer alıyor.

Bölgenin tarihi anlatılırken yaklaşık 150 bin metrekarelik toprak parçasında hiçbir zaman bağımsız bir devlet olmadığına değinilen raporda, toplam yaklaşık 3 milyon Kürt’ün yaşadığı bölgeler birleştirilerek devletmiş gibi harita halinde sunulmuş.

Türkiye’nin Sovyetler Birliği sınırından Kars, Erzurum, Erzincan, Malatya, Maraş ve Gaziantep’ten Suriye sınırına kadar, Kürdistan toprağı olarak işaretlenmiş.

Türkiye’de 1945 sayımında nüfusun 18 milyon 871 bin 203 olduğu belirtiliyor, Kürt nüfusu bir buçuk milyon olarak gösteriliyor.

Irak’ta 500 bin, İran’da 600 bin, Suriye ve büyük çoğunluğu Lübnan’da olmak üzere toplam 200 bin ve Sovyetler Birliği’nde de 50 bin Kürt vatandaşının yaşadığı anlatılıyor.

ARAŞTIRMA DOSYASI : ABD’nin Türkiye Üzerindeki Planları

Gizli ilimler Sitesi

Abd’nin 2050′ye yönelik Türkiye planları.. Kod adı Windows mu?, ABD Türkiye’yi nasıl vuracak?, 2050 yılı planlarında neler var?, Medyafaresi adlı internet sitesinin yazarı Hasan Tahsin çok önemli bilgileri açıklıyor..

Adamlar 2050 yılını bile planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi vuracaklar. İran falan bahane. ‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin stratejik noktalarına yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda basit bir nedenle vuracaklar.

ABD TÜRKİYE’Yİ VURACAK!

Geçtiğimiz günlerde hiç ummadığım bir yerde Türkiye’den tanıdığım eski bir arkadaşıma rastladım. Türkiye’nin seçkin üniversiteleriden birinin bilgisayar mühendisliği bölümünü başarıyla bitirdikten sonra master için ABD’ye gelmişti. Aynı zamanda zehir gibi zekiydi. O günden sonra ilk kez karşılaştığım bu eski dostumun anlattıkları karşısında tüylerim diken diken oldu.

İsmini vermeyeceğim dostumdan Osman olarak bahsedeceğim. Karşılaştığımızda Osman’ın hali perişandı. Tanıdığım eski Osman değildi, bir şeylerden kaçıyor veya gizleniyor gibiydi. “Ne oldu bu halin de ne?” diye sorunca başta anlatmak istemedi. Kaçamak cevaplarla yetindi. Biraz üsteleyince, “Bir yerlerde oturalım, bir kahve içelim. Sana anlatacağım önemli şeyler var” dedi.

Bana kısaca ABD’ye geldikten sonra yaşadıklarını anlattı. Master eğitimine başladıktan sonra her öğrenci gibi paraya ihtiyacı olduğunu ve bir yazılım firmasında iş bulduğunu söyledi. Burada gösterdiği başarılı çalışmalardan sonra bir kaç firma değiştirdiğini ve daha sonra Windows için dışarıdan fason yazılım hazırlayan bir şirkete geçtiğini anlattı. Sonra bir gün şirket sahibiyle beraber daha önce tanımadığı bir kaç kişinin kendisiyle görüştüğünü, bu kişilerin özel yazılımlar hazırladığından bahsetti. Osman ile aramızda geçen konuşmaları özetleyerek aktarıyorum:

– Baştan hiçbir şey anlamadım. Bana ‘bizimle çalış, sana iki misli para’ dediler. Ben de kabul ettim. Zaten öğrenci olduğum için paraya ihtiyacım vardı. Bir kaç gün sonra telefon açıp beni başka bir adresteki başka bir şirkete çağırdılar. ‘Artık burada çalışacaksın’ dediler. Ben de kabul ettim. Bana başta basit yazılım işleri verdiler. Yaklaşık altı ay bu şekilde çalıştım. Sonra bir gün ‘Bunu yazabilir misin?’ diye bir dosya verdiler. Dosya basit bir hacker programıydı. Anladığım kadarıyla bir nevi beni yemliyorlardı. Yani bilgi sızdırıp sızdırmadığımın peşindeydiler. Bu işlerde güven çok önemli. Benim amacım para olduğu için oralı bile olmadım ne verdilerse yaptım. Bir gün işlerimi bitirdikten sonra bilgisayar sisteminde bir kaç dosyayı göz atmak istedim. Bazıları şifreliydi. Bir kaç tanesini açmayı başardım. Bazı kodlar vardı, bir kaçını not ettim ama üzerinde durmadım. Bir akşam evde uyuyamadım, internette kodları araştırmaya başladım. Hepsi bilgisayarlarda kullanılan işlemcilerin kodlarıydı. Bir kaç dosyaya daha gözattım bunlar da windows kodlarıydı.

– Eee yani? Diye söze girdim.

– Yanisi bunlar hangi işlemciyle beraber hangi windows yazılımın kullanıldığını biliyorlar.

– Bilsinler sorun ne?

– O bilgisayarda ne var ne yok internetten bazen güncelleme adı altında bazen de virus update adı altında çekip alıyorlar. Düşünsene bu adamlar senin yatak odanda adeta.

– Bak ben bu işlerden anlamam ne demek istediğini açık söyle ne oluyor böylece?

– Abi sen durumu anlayamadın. Bu adamlar Türkiye’ye hangi işlemci, hangi windos yazılımı satıldığını biliyorlar. Ayrıca bu işlemci ve yazılımları hangi devlet kurumunun kullandığını da biliyorlar. Genelkurmay da aynı sistemleri kullanıyor. Bu adamlar Genelkurmay, Deniz Kuvvetleri, Kara kuvvetleri, Hava Kuvvetleri aklına gelen bütün stratejik kurumları bu yolla izliyorlar. En gizli dosyaları bile görebiliyorlar. Kaç tane asker var, kaç tane hangi türden silah var, kaç tane uçak uçabiliyor. Bunların hangi parçaları eksik, kaç tane denizaltı var, bunların hangileri çalışır durumda ve gücü ne, kaç tanesi göstermelik, hangi sınırda kaç tane asker var, askeri birliklerin harekat planları, savaş stratejileri. Bunları sen biliyor musun? Ama bu adamlar biliyor.

– Peki sen bu adamların Genelkurmay’ı izlediklerini nereden öğrendin?

– Amerikalılar da aynı bilgisayarları kullanıyorlar. Onların yazılımlarıyla onların dosyalarına girdim. Adamlar 2050 yılını bile planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi vuracaklar. İran falan bahane. ‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin stratejik noktalarına yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda basit bir nedenle vuracaklar. Ben o yüzden kaçıyorum. Bu adamlar heryerde beni arıyor. Bu dosyalara girdiğimi öğrenmişler. Beni bulmaya çalışıyorlar..

– Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu nasıl bir durum böyle?

– Abi Bush tam bir deli. Pentagon’un planlarında ilk sırada Türkiye var. Bunu kimse anlamak istemiyor.

Gözlerim yuvalarından fırlamış gibiydi. Aklıma birden Matrix filminin sahneleri geldi. “Acaba bizler sonu önceden bilinen bir oyunun figüranları mıyız?” sorusu beynimi kemirmeye başladı. Osman’ın durumu, daha önce de söylediğim gibi hiç de iyi değildi. O anlatıyordu, ben küçük dilimi yutmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir ara Osman’ın kayışı sıyırmış olabileceğini düşündüm. Ama ya anlattıkları doğru ise?
– Peki şimdi ne yapmayı planlıyorsun?

– Bu ülkeden legal olarak çıkamam, beni buldukları anda tepeme çökerler. Meksika sınırına gitmeyi planlıyorum. Birilerini buldum, beni yürüyerek Meksika’ya kaçıracak. Oradan Türkiye’ye dönebilirsem döneceğim. Bu adamlar beni bulurlarsa yaşatmazlar.

Osman’la vedalaştıktan sonra ayrıldık. Yolda yürürken aklımda hep Osman’ın anlattıkları vardı. Bana biraz aklını kaçırmış gibi geldi. Ama benim tanıdığım Osman kolayca aklını oynatabilecek biri değildi. Bir yandan “Hadi canım sende” diyerek kendimi avutmaya çalışırken, diğer yandan da aklımdaki o soruya cevap arıyordum:
“Ya bu duyduklarım doğruysa?”

Rusya’yla ABD Arasında İstihbarat Sorun mu ?

MOSKOVA — Çeçen kökenli iki kardeşin Boston maratonu sırasında düzenledikleri bombalı saldırının ardından, Amerika ve Rusya’nın istihbarat paylaşımı konusundaki işbirliği eksikliği gündeme geldi.

Elde edilen son bulgular, saldırıdan sonra polisle çatışmada ölen ağabey Tamerlan Tsarnaev’in radikal İslam’a yakınlığıyla ilgili son iki yıldır açık sinyaller verdiğini gösöteriyor.

Moskova’da yaşayan ve Rus güvenlik birimlerini inceleyen bir internet sitesi yöneten güvenlik uzmanı Andrei Soldatov, hassas bilgi paylaşımı konusunda Amerika ve Rusya’nın sağlam bir işbirliği içinde olmadığını söylüyor. Soldatov’un Agentura.ru adlı bir websitesi var ve bu site, Rusya’nın güvenlik birimlerini inceliyor.

New York Üniversitesi’nde küresel ilişkiler dersi veren Mark Galeotti aynı zamanda Rus ve Amerikan güvenlik birimleri uzmanı. Galeotti, iki ülkenin istihbarat paylaşması için iyi dost olması gerekmediğini belirtiyor.

Bombacılardan Biri FBI Tarafından Sorgulanmış

2011 yılında Rusya’nın talebi üzerine, ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI Tamerlan Tsarnaev’i sorgulamış, seyahat ve İnternet kayıtlarını incelemiş. Ancak FBI, sorgulama sonunda önemli bir bulguya ulaşılmadığı sonucuna varmış.

Ocak 2012’de Rus vatandaşı Tsarnaev Rusya’ya giderek, son yıllarda radikal İslamcı şiddetin hakim olduğu Dağıstan ve Çeçenistan’da arkadaşları ve akrabalarıyla altı ay geçirmiş.

Geçen Temmuz ayında ABD’ye geri dönen Tsarnaev’i, New York’taki John F. Kennedy havaalanındaki göçmenlik bürosu yetkilileri uzun süre sorgulamış.

Tsarnaev, Boston’a döndükten sonra İngilizce, Rusça ve Çeçence cihat propagandası yapan bir YouTube sayfası açmış.

Eylül ayında Amerikan vatandaşlığına geçmek başvuran Tsarnaev’in vatandaşlığa alınması, İç Güvenlik Bakanlığı’nın FBI soruşturmasıyla ilgili bilgiye ulaşmasının ardından ertelenmiş.

İstihbarat Zafiyeti mi?

NBC Televizyonu’nun verdiği habere göre, Tsarnaev’in Boston’a dönmesinden kısa bir süre sonra, Rus yetkilileri FBI’a tekrar sorgulanması için talepte bulundu. Tsarnaev’in Dağıstan’da bir İslamcı militanla buluştuğu şüphesi üzerine böyle bir talepte bulunan Rusya, FBI’ın sorgunun yapıldığına dair kendilerine bilgi vermediğini söylüyor.

Rus muhalefeti yanlısı siyasetçi Vladimir Milov, ABD ve Rusya arasındaki istihbarat işbirliğinin başarısız olduğunusöylüyor.

Rusya’nın Amerika’yı Tsarnaev konusunda uyardığını belirten Demokratik Seçim Partisi lideri Milov, “Ancak Amerikalı yetkililer sorgulamada şüpheli bir durumla karşılaşmadıkları gerekçesiyle Tsarnaev’in takip altına almadılar ki bu da trajik sonuçlar doğurdu” diyerek Amerikan tarafındaki istihbarat başarısızlığına işaret ediyor.

Boston saldırısından sonra Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Başkan Barack Obama’yı telefonla aradı. Kremlin’in yaptığı açıklamaya göre, iki lider, bilgi paylaşımının iyileştirilmesi konusunda mutabakata vardı.

Ancak uzmanlar mutabakat konusuna temkinli yaklaşıyor.

New York’tan Mark Galeotti, iki ülke arasında yıllardır devam eden bir güvensizlik ve şüphecilik sorunu olduğunu belirtiyor.

Ayrıca uzmanlar, Amerikan ve Rusya istihbarat birimlerinin sadece belli terörist örgütlere üye olduğu bilinen şahısların peşine düştüğünü, ancak ön plana çıkmadan faaliyet gösteren terör sempatizanlarını belirleme konusunda başarısız olduğunu düşünüyor.

Çeçen Bombacı “Yalnız Kurt” Profili Çiziyor

Bazı uzmanlar, Boston bombacılarından ağabey Tsarnaev’in “yalnız kurt” profiline uyduğunu belirtiyor. Bu tanımlama, radikal ideoloji ve terör tekniklerini herhangi bir örgüte fiziksel olarak dahil olmadan, internet yoluyla öğrenen militanlar için kullanıyor.

Ancak Rus uzman Soldatov, Rus ve Amerikalı güvenlik birimlerinin böyle düşünmediğini söylüyor.

Soldatov’a göre, ulusal istihbarat birimleri “yalnız kurt” profilini dikkate almıyor ve şüpheliyle bir terör örgütü arasında finansal veya lojistik bir bağ kuramadıkları zaman o kişinin tehlikeli olmadığını düşünüyor.

New York’lu uzman Galeotti de Soldatov’la aynı görüşte. Galeotti “Yalnız kurtlar herhangi bir terör örgütü tarafından istihdam edilmiyor, kendi kendilerine hareket ediyorlar ki bu da teşhislerini zorlaştırıyor” şeklinde konuşuyor.

Olayların sebebi ABD çıktı

Venezuela’da Maduro’nun seçilmesiyle başlayan olayların ardından ABD ajanı yakalandı.

İSTANBUL – Venezuelalı yetkililer tarafından yapılan açıklamaya göre 14 Nisan Devlet Başkanlığı Seçimlerinin ardından çıkan şiddet olaylarıyla ilişkili olarak Timothy Hallet adlı bir ABD vatandaşı tutuklandı. Bu arada Venezuela parlamentosu ise yaşanan şiddet olayları ile ilgili soruşturma başlatacağını açıkladı.

Prensa Latina Türkçe’nin haberine göre, İçişleri Bakanı General Miguel Rodriguez tarafından yapılan açıklamada tutuklanan kişinin istihbarat birimlerinde çalıştığının düşünüldüğü belirtildi.

Basına açıklamada bulunan Rodriguez, Venezuela Bolivarcı İstihbarat Teşkilatının olayı derinlemesine araştırdığını belirtti.

APRIL CONNECTION…

"April Connection" adı verilen operasyonda ulaşılan sonuçlara göre grubun amacı seçimlere karşı ilgisizlik ortamı oluşturarak sonuçları değersizleştirmek ve hükümetin tanınmamasını sağlamamak olarak belirlenmiş durumda.

Operasyon sırasında sağ eğilimli gençlerle sık sık bir araya gelen ABD vatandaşını takibe alan istihbarat birimleri, bu kişinin muhalif hareketi örgütlemek ve istihbarat sağlamak için ülkeye geldiğine ikna oldular.

Hükümet karşıtı eylemlere dair yazışmaların ellerinde olduğunu açıklayan yetkili, şiddet eylemlerinin planlanması aşamasındaki ses ve görüntülere de ulaştıklarını açıkladı.

SEÇİM SONRASINA SORUŞTURMA

Bu arada Venezuela parlamentosu, seçimlerin ardından ülkede yaşanan ve dokuz kişinin hayatını kaybettiği şiddet olayları ile ilgili bir soruşturma başlatıyor. ABD destekli sağcı aday Henrique Capriles’in seçim sonuçlarını kabul etmemesinin ardından muhalif liderler taraftarlarını sokağa çıkmaya çağırmış ve göstericiler Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) büroları da dahil birçok binaya saldırı düzenlemişti. Hükümet ise bu saldırıların muhalefetin darbe planının bir
kanıtı olduğunu söylemişti. Venezuela Ulusal Meclisi ise şiddet olaylarını soruşturmak üzere oluşturulacak bir komitenin pazartesi gününden itibaren çalışmalara başlayacağını bildirdi.

"SUÇLARININ BEDELİNİ ÖDEYECEK"

Soruşturmayı yürütecek ekibin başındaki Pedro Carreno ise Capriles’i “katil” olarak nitelendirdi ve “Er ya da geç, suçlarının bedelini ödeme zorunda kalacak” dedi. Carreno ayrıca, saldırılarda 11 yaşındaki bir kız çocuğunun da hayatını kaybettiğini hatırlatarak, bu şiddet olaylarının “faşizm” olduğunu söyledi. Meclis Başkanı Diosdado Cabello da Capriles için “faşist bir katil” nitelendirmesinde bulunurken, Cezaevi Bakanı Iris Varela, Capriles’i bir cezaevi hücresi ve rehabilitasyon tedavisinin beklediğini söyledi.

Nicholas Maduro’nun seçim galibiyetini gölgelemek isteyen Capriles, sonuçların ardndan seçimlerde 3 binden fazla usulsüzlük yapıldığını iddia etmişti. Ancak Capriles’in “hile" yapıldığına dair kamuoyu ile paylaştığı bilgiler ise ya tutarsız ya da gerçeği yansıtmıyor. Capriles ve taraftarlarının, hükümetin seçimlere hile karıştırdığı şeklindeki iddialarını Venezuela Analysis’ten Chris Carlson inceledi.

YENİDEN SOKAĞA ÇIKMAKLA TEHDİT

Capriles ise hükümeti şiddet olaylarını abartmakla suçlarken, seçim sonuçlarının ardından taraftarlarına yalnızca barışçıl gösteriler yapmalarını söylediğini iddia etti.

Seçimlerin şaibeli olduğunu ve gerçek kazanın kendisi olduğunu iddia eden Capriles, iki gün önce düzenlediği basın toplantısında oyların öylesine denetlenmesini kabul etmeyeceklerini söyledi.

Seçim Kurulu geçtiğimiz hafta içinde oyların tamamının yeniden sayılması talebini kabul ettiklerini açıklamıştı.

Ancak Capriles “ciddileşmenin zamanının geldiğini” ve kendilerine en kısa zamanda ayrıntılı bilgi verilmediği takdirde hükümeti yeniden sokağa çıkmakla tehdit etti.

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.