Etiket arşivi: Ümit Özdağ

Ümit Özdağ : Atatürk’e şükran duymak

123936.jpg

Türk olmanın ne demek olduğunun tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Türk olmanın saldırı altında olduğu bir çağı yaşıyoruz. Anayasadan Türk Milletinin adının çıkarılmasının düşünüldüğü günler yaşıyoruz. Türk olmak, Ermeni sözde soykırımından başlayarak birçok olumsuzluk ile birlikte anılmak anlamına geliyor. Prof. Dr. İskender Öksüz, böyle bir ortamda yeni yazdığı kitabının adını “Türk’üm Özür Dilerim” diye koyuyor. Sessiz çoğunluk ise bir grup azınlığın şirretliğini ibretle, kızgınlıkla seyrediyor. Sessiz ve yumuşak bir güç kendisini patlamak üzere biriktiriyor. Seçim sandığından miting meydanlarına kadar uzanacak bir patlamadan bahsediyoruz.

Türk olmanın saldırı altında olduğu bir dönemde Atatürk’e yönelik sinsi, arkadan saldırıların her geçen gün biraz daha arttığını görüyoruz. Atatürk’ün gençliğin dimağından silinmek istendiğini, yanlış tanıtılmaya çalışıldığını, her gün değişik vesilelerle yaşıyoruz. Ders kitaplarında yapılan tahrifatlar, amatör tarihçiler tarafından Atatürk’e saldırmak amacı ile çıkarılan tarih dergileri ve kitaplar günün modası.

İşte bugünleri yaşarken, birkaç gün önce 23 Nisan’da eşimle bir AVM’de lokantada yemek yerken, yanıma yaklaşan ve kendisini AVM’deki mağazalardan birisinin yöneticisi olarak tanıtan kişi bana “Dedem vefat ettiği zaman cebinden çıkan bir notu bugünün 23 Nisan olması dolayısıyla ve içinden geçtiğimiz günleri göz önünde tutarak size vermek istiyorum” dedi.

Uzattığı fotokopi de hem orijinal el yazısı ile dedesinin 10.08.1982’de yazdığı not, hem de bu notun daktilo edilmiş şekli vardı. 1896 doğumlu. Yani notu yazdığında 87 yaşında. Arkasında uzun ve çok şey görmüş yaşamış bir adam olarak küçük bir sayfaya çok önemli şeyler yazmış.

Notun sahibi Demir Polat Kubat şöyle diyor: “Seni ne ad ile çağırayım bilmem, acaba Atam mı desem Babam mı desem, bunların hiç biri sana olan aşk ve sevgimi ifade etmeye yetmiyor. Bu söylediklerim riya, ukalalık değildir hakikattir çünkü resmine baktığımda gözümde ve ruhumda insanüstü, bambaşka, ismini bulamadığım bir şey yaşamaktayım. Peygamber diyemem, çünkü Hazreti Allah’ın, son peygamber olarak Hazreti Muhammed’i gönderdiğine inanıyorum, o halde Hazreti Allah’ın Adem’in neslini, batıl, batak yollardan kurtarmak için (yolladığı) peygamber gibisin. Batmış, uçurumdan yuvarlanmış olan Osmanlı imparatorluğunu kurtarmak için sana görünmeyen ilahi bir kuvvet verdi ve vatanını, kalın otlardan çekici halatlar bükerek, büyük Türk Milletini kuyudan çekerek kurtardığına ve yeniden, Cenabı Allahın yardımı ile Türkiye Cumhuriyetini yarattığına inanıyorum. Ben de 1917’de yıkılan Rus imparatorluğunda esir gibi yaşayan Kuzey Kafkasyalılardanım. 1917-1918-1919-1920 Mart ayına dek iç harpte Danikin ve Vrangel ordularında gönüllü olarak komünizmle mücadele ettikten sonra 1923’de senin yarattığın Türkiye’ye iltica ettim. Bugün 10.8.1982, 87 yaşımda, kurduğun yurdunda yaşamaktayım. Burada olduğun gibi, o şimdi ebedi mekanında, cennetin en nurlu kademesinde rahat et. Sana minnettarım Atam.

Ankara 10.8.1982,

Demir Polat KUBAT

Bu kısa notta, hem Atatürk’e duyduğu şükranı hem de kendisini Büyük Türk Milleti diye nitelendirdiği milletin parçası olarak gördüğünü Demir Polat Kubat ortaya koyuyor. Peki, Atatürk’ü zihinlerden ve gönüllerden silmek isteyenler başarılı olabilecekler mi? Türk milleti nasıl 734’de öldürülen Bilge Kağan’ı 2013’te ölümünden 1279 sene sonra unutmadı ise 20. Yüzyılın Bilge Kağan’ı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de üzerinden binlerce sene geçse de unutmayacaktır. Öte yandan Bilge Kağan’ı zehirleyen Çin ajanı Buyruk Çor’u nasıl bugün kimse hatırlamıyor ise Atatürk düşmanlarını da kimse hatırlamayacaktır. Orhun Abidelerinde Bilge Kağan’ın Türk Milletine seslenişi nasıl ebediyete uzanıyor ise ‘Gençliğe Hitabe’ de ebediyete uzanarak, Türk Milletine seslenmeye devam edecek.

Yeniçağ

Ümit Özdağ : Demirtaş’tan müzakere şartları

123936.jpg

AKP iktidarı başta Başbakan Erdoğan ve sonda akil insanlar olmak üzere Türk Milletini “PKK’yı hiçbir taviz vermeden barışa ikna ettiklerine” inandırmaya çalışıyorlar. Ancak, AKP’nin bu propaganda sürecini zora sokan, “barış süreci ortağı” BDP ve PKK’dır. AKP’den gelen her “taviz yok” açıklamasına BDP-PKK’dan “şunlar da olmadan olmaz” cevabı gelmektedir. Örneğin, Nurettin Canikli, “Bu sürecin somut sonucu terör örgütünün tasfiyesidir” derken, Aysel Tuğluk, PKK’nın Türkiye’de “barış geldikten ve silah bıraktıktan” sonra da bir dönem Suriye’de ve İran’da silahlı güç olarak kalacağını, Avrupa’daki örgütsel gücünü muhafaza edeceğini açıklayarak, Türkiye’yi neyin beklediğini bir kez daha ortaya koymuştur. AKP’nin “taviz vermedik” propagandasına en çok destek vermeyi amaçlayan açıklama ise BDP eş başkanı S. Demirtaş’ın Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e verdiği demeçtir. Bir siyasetçiden çok bir dış işleri mensubu gibi her cümlenin zihinde 3 defa “Aman AKP’nin taviz vermedik tezine zarar vermesin” diye düşünülerek formüle edildiği anlaşılan bu demeçte bile Demirtaş, AKP’den “hangi tavizleri” almadan “barışın” gelmeyeceğini açıklamıştır.

Demirtaş, Öcalan’ın İmralı tutanaklarında açıkladığı gibi sürecin 3 aşamalı olduğunu söylüyor. 1. aşama geri çekilme, 2. aşama yeni anayasa ve 3. aşama normalleşme. Demirtaş: “1. aşamadan sonra, Türkiye’nin demokratikleşmesi denilen 2. aşama var. Bu aşamada yasal reformlar ve anayasal değişikler var. Hükümet, demokratikleşme konusunda adım atmak zorunda. Eğer PKK’ya ’sen geri çekil ve bana fırsat ver. Ben Türkiye’de demokratikleşme yapacağım’ diyorsa.. Ve PKK da buna uyuyorsa.. Şimdi adım atma sırası hükümetindir.”

AKP Hükümetinden reformları bekledikleri geçiş dönemi anayasasında Demirtaş, “Bütün Türkiye için bölgesel yönetimler önereceğiz. Bir tür özerklik bu… Seçimle iş başına gelen ve yetkileri (egemenliği diye okuyun bundan dolayı özerklik değil federasyon Ü.Ö.) merkezle paylaşan bölge meclisleri bu… Bu bölge meclislerinin içinden de bir tür bölge hükümeti olan bölge yürütmesi çıkıyor. Valinin yerini de seçimle gelen bölge başkanları alıyor. (Erdoğan valiler seçimle gelebilir demişti. Ü.Ö.) Biz parlamentoya anayasa teklifimizi bu şekilde sunduk. Ulusal güvenlik, genel adalet ve savunma, genel bütçe planlama gibi hizmetlerin dışındaki eğitim, sağlık, kültür, turizm bütün hizmet ve yetkiler bu bölge meclislerine ait oluyor.” Şimdi Demirtaş’ın can alıcı cümlesi geliyor: “BİZ BU MODELİ BARIŞ SONRASI İÇİN DEĞİL, BARIŞ İÇİN ÖNERİYORUZ.”

Özetle Demirtaş, Öcalan, PKK ve BDP’nin AKP Hükümetinden beklediği anayasal ve yasal değişikliklerin temelinde federasyonu koyuyor ve ekliyor: “ ’Türkçe dışında ana dilde eğitim yapılamaz’diyen bir anayasayı asla kabul edemeyiz. Herkesi Türk olarak kabul eden bir maddeyi de kabul edemeyiz.”

Demirtaş, Öcalan’ın hapishaneden çıkması ile ilgili olarak şöyle söylüyor: “Öcalan’ın hapiste tutulmasının nedeni Kürt sorununun çözülmemiş olması ve savaşın devam ediyor olmasıydı. Bu koşullar ortadan kalktığında belki cezaevi anlamsızlaşır. Öcalan’ı orada niye tutsunlar ki? Yeterince hapis yatmadı mı? Onbeş yıl yattı.” PKK yöneticileri konusunda da Demirtaş’ın cevabı açık: “Dönmek isteyenler dönebilir sürecin sonunda bence.”

1) Öcalan ve Kandil’in “akil insanlar heyeti oluşturulsun” önerisini kabul eden;

2) Öcalan ve Kandil’in “TBMM konuya el koysun” talebine önce karşı çıkan sonra BDP ile ortak komisyon kurmayı kabul eden;

3) Öcalan ve Kandil’in “Geri çekilme için yasal düzenleme yapılsın” talebini sonunda kabul edip, İçişleri Bakanlığı ile TSK arasında yetki konusunda düzenleme yapan;

4) Erdoğan’ın ağzından “devlete karşı işlenen suçların affedilebileceğini” duyuran,

5) 2023’de eyalet sistemi olabilir diyen Hükümet hâlâ taviz vermeden PKK’yı silah bırakmaya ikna ettiğini ileri sürebiliyor.

Yeniçağ

Ümit Özdağ : Açılım, Federasyon ve Misak-ı Milli (3)

123936.jpg

Bugün Orta Doğu’da ve Suriye’de yaşananları yukarıda anlatılanlar çerçevesinde düşünmenin zihin açıcı olduğu muhakkaktır. Orgeneral Wesley K. Clark, 1997-2000 yılları arasında NATO’nun Avrupa Birlikleri Komutanı olarak görev yapmış ve Kosova operasyonunu yönetmiştir. Daha sonra Washington’da bazı görevler alan Org. Clark, Irak’ın işgalinden sonra (Modern Savaşları Kazanmak-Irak, Terörizm ve Amerikan İmparatorluğu) adlı bir kitap yayınlamıştır.

Org. Clark, bugün Orta Doğu’da gerçekleşen süreci anlamamız için önemli olan bilgiler vermektedir: “Kasım 2001’de Pentagon’a geri döndüğüm zaman yüksek rütbeli bir kurmay subay ile sohbet etme fırsatı buldum. “Evet, hâlâ Irak’a karşı bir operasyon için iz sürüyorduk söylediğine göre. Ancak daha fazlası da vardı. Bu beş yıllık bir planın parçası olarak konuşulmuştu ve toplam yedi ülke söz konusuydu. Irak ile başlanacak, sonra Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan gelecekti. Evet, diye düşündüm bu onların ’bataklığı kurutmak’diye konuştuklarında kastettikleri şeydi. Aynı zamanda bir Soğuk Savaş yaklaşımının da kanıtıydı. Terörizmin bir devlet sponsoru olması gerekirdi. Ve bu devlete saldırmak daha etkili olurdu.”

Bu noktada biraz geriye giderek, 4 Kasım 2002’de Fransız Le Monde gazetesinde çıkan “Türk generaller Erdoğan’ın önünü açmalıdırlar” başlıklı haberi okumak gerekmektedir. Fransız gazetesine göre Erdoğan’ın önü açılmalıdır çünkü Orta Doğu’da demokratikleşme projesinin başarısı AKP’nin Türkiye’de başarılı olmasına bağlıdır. Peki, bir zamanlar ABD için en ürkütücü siyasal akımlardan birisi olan siyasal İslamcılık nasıl olmuştur da potansiyel müttefike dönüşmüştür. AKP’nin şef ideoloğu olan Yalçın Akdoğan ise 3 Kasım 2002’yi “200 seneden bu yana ilk kez iç ve dış dinamiklerin uzlaşması olarak nitelendirmiştir.”

Demek ki Akdoğan’a göre, sadece Türkiye’de oy kullanan seçmenin % 33’ü değil, ABD, AB ve İsrail de Türkiye’de AKP iktidarını desteklemişlerdir. Çünkü ABD, AB ve İsrail de AKP gibi Türkiye’de milli-üniter devlete karşıdır. Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun milletsizleştirilerek, etnik ve mezhepsel fay hatları boyunca yeniden örgütlenmesi gerektiği konusunda uzlaşmaktadırlar.

AKP iktidarının ilk Başbakanlık Müsteşarı ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, 1997’de Henry Kissinger, Prof. Dr. Bernard Lewis, Siyonist teorisyen Oded Yinon, Richard Perle ve Neo-con’ların siyasi tasavvurları ile benzeşen siyasi projesini şöyle izah etmiştir: ” Uluslararası işbirliği giderek siyasallaşmakta ve ulusal devlet fikri yerine daha çok bölgesel devletlerin oluşturduğu bir yapıya dönüştürmektir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin öngördüğü ulusal devlet, yahut milliyetçilik esaslarına dayalı devlet fikri yerine, uluslararası işbirliği yapan ve belki de siyasi olarak bütünleşen ülkeler söz konusu olmaya başlamıştır. Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam’la bütünleşmenin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”

B. Lewis’den seneler sonra ABD’li muhalif diye bilinen Prof. Dr. Naom Chomsky de İstanbul’da 19 Ocak 2013’te verdiği konferansta şöyle diyordu: “Belki öyle bir gün gelecek ki bir seyyahın serbestçe Kahire’den Bağdat’a, oradan da İstanbul’a gideceği günlere geri döneceğiz. İnsanların mahalli yönetimlerle yönetimi üstlendiği günlere döneceğiz. Osmanlı’nın o bölgede yüzlerce yıl yürüttüğü politikalar ve yönetim şekli, Osmanlı’nın o günleri bizlere ders olacak. Belki de bölgedeki herkes için daha iyi bir hayat olacak. Tabii bunlar kendi kendine olmayacak. Bunlar için bölgede çeşitli tercihlerin olması gerekiyor.” Chomsky’nin ifadelerinin 1978’de Stanford Üniversitesi’nde yapılan toplantıdakiler ile ne kadar aynı olduğu görülmektedir. Bütün bunlar olurken AKP Hükümetinin “Yeni Osmanlıcı” dış politika söyleminin bir tesadüf olduğunu söylemek mümkün değildir. (Devamı yarın)

Yeniçağ

Ümit Özdağ : 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün Üçüncü Safranbolu Kongresi

123936.jpg

Bugün bir Pazartesi yazısı ile sizle birlikte olmak istedim. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü üç seneden buyana her sene biraz daha kurumsallaşan bir “Safranbolu Kongresi” sürecini başlattı. Yılda bir kez ilkbaharda yapılan Safranbolu Kongresi’nin amacı küresel ve milli konulardaki gelişmeleri ele alıp çok boyutlu olarak tahlil etmek. Bu amaçla 2 gün süren kongre boyunca Türkiye’nin değişik üniversitelerinden ve araştırma kuruluşlarından gelen akademisyenler ve uzmanlar konu ile ilgili tebliğler sunuyorlar. Bu sene 27-28 Nisan 2013 tarihlerinde yapılacak olan toplantının konusu Orta Doğu’da devam eden değişimin dinamikleri.

Toplantı, 27 Nisan saat 14.00’de İlhan Alpboğa’nın hoş geldiniz konuşması ile açılacak. Karabük’te Magic F.M. Radyosu’nun sahibi olan İlhan Alpboğa aynı zamanda 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Strateji Grubu Üyesi ve Safranbolu Kongresi Organizatörü. Alpboğa, üç seneden beri Safranbolu’da nefis bir akademik ortam sağlayarak tartışmaların gerçekleşmesini sağlıyor. Çalışmaların Ankara’daki hazırlıklarını gerçekleştiren Dr. Bahar Aşçı da konferans hakkında bilgi verecek. Kongre’nin açılış konuşmasını ben yapacağım. Ve sonra oturuma geçeceğiz.

14:15 – 15:55: I. Oturum: Rusya-ABD-Çin ve İsrail’in Orta Doğu Politikaları

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Haydar Çakmak, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

Doç. Dr. Konuralp Ercilasun – Çin’in Orta Doğu Politikaları, (Gazi Üniversitesi)

Yrd. Doç. Ali Asker – Rusya İçin Orta Doğu’nun Anlamı, (Karabük Üniversitesi)

Yrd. Doç. Dr. Barış Adıbelli – Çin’in Yeni Jeopolitik Algısında Orta Doğu, (Dumlupınar Üniversitesi)

Yrd. Doç. Dr. Kürşat Turan -İsrail’in Orta Doğu Politikası, (Gazi Üniversitesi)

Özdemir Akbal – Amerika ve Orta Doğu, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

16:00-17:00: II. Oturum: Türkmenler

Oturum Başkanı: Sadi Somuncuoğlu

Prof. Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ – Orta Doğu’da Türkler, (Kırıkkale Üniversitesi-KARAM)

Diler Gökbayrak – Irak Türkmenleri, (Ahi Evran Üniversitesi)

Yrd. Doç. Dr. Özgür Kasım Aydemir – Lübnan Türkleri, (Denizli Pamukkale Üniversitesi)

17:00 -17:20 Kahve Arası

17:30 -18:20: III. Oturum: Türkmenler 2

Oturum Başkanı: Dr. Ali Bilgin Varlık, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

Prof. Dr. Fatih Kirişçioğlu – Suriye Türkmenleri’nin Demografik Yapısı, (Gazi Üniversitesi)

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Erol – Suriye’de İç Savaş ve Türkmenler, (Kilis Üniversitesi)

19:00: Misafir Konuşmacı- Yrd. Doç. Dr. Tuğçe Sevim Varol – Kerkük Petrolleri (İstanbul Aydın Üniversitesi)

19:30 Akşam Yemeği

20.30 Safranbolu Çarşısında Gezi

***

İkinci gün toplantılar erken bir saatte başlayacak.

09:00-10:20: IV. Oturum: Müslüman Kardeşler ve Rejim

Oturum Başkanı: Dr. Gürsel Özkan

Mustafa Kemal Erdemol – Suriye’de Müslüman Kardeşler, (Cumhuriyet Gazetesi)

Bahadır Selim Dilek – Arap Baharı’nda Müslüman Kardeşlerin Etkisi, (Cumhuriyet Gazetesi)

Dr. İrem Akşar Karakır – Mübarek Sonrası Mısır’da Müslüman Kardeşler’in Karşılaştığı Zorluklar, (9 Eylül Üniversitesi)

Dr. Semih Uşaklıoğlu – Müslüman Kardeşler Hareketinin Felsefi Temelleri, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

10:40-11:40: V. Oturum: PKK ve Orta Doğu

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Emruhan Yalçın, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

Mehmet Faraç-Siyasallaşan PKK, (Aydınlık Gazetesi)

Prof. Dr. Ümit Özdağ – PKK Açılımının Stratejik Sonuçları, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

11:50-12:50 Öğle Yemeği

13:00-14:40: VI. Oturum: Orta Doğu’da Selefilik ve El Kaide

Oturum Başkanı: Dr. Abdülkadir Sezgin

Fehim Taştekin – “Arap Baharı”nın Selefilerle Sınavı, (Radikal Gazetesi)

Prof. Dr. Kemal Üçüncü – Modern Bir Siyasal Tahayyül Olarak Siyasal İslam ve Orta Doğu’ya Yansımaları

Doç. Dr. Bilal Karabulut – Suriye’de Selefilerin İsyanda Rolü, (Gazi Üniversitesi)

Doç. Dr. Hilmi Demir – Orta Doğu’da Selefilik ve El Kaide, (Hitit Üniversitesi)

Sibel Kalemdaroğlu – Orta Doğu’da Dönüşüm ve Suudi Arabistan, (21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü)

14:40-15:00 – Kapanış Konuşması, Prof. Dr. Ümit Özdağ

Kongre böylece bitecek. Eğer ben de bu kongrede olmak isterim derseniz bunu gerçekleştirebilirsiniz. Ancak dışarıdan katılım çok sınırlı olacak. Katılım için 03124891801’den 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nden Turgay Düğen ile iletişime geçebilirsiniz. Katılım ücreti Ankara’dan gelecekler için yol ve konaklama dahil kişi başı 125 TL’dir. Diğer illerden katılacaklar için yol hariç kişi başı 100 TL’dir. Başvuru için son tarih 20. Nisan. 2013. Katılamayanlar için internet üzerinden canlı yayın planlıyoruz. Olmaz ise bütün konuşmaları birkaç saat sonra www.21yyte.org’da yayınlayacağız.

Yeniçağ

VİDEO : Ümit Özdağ : Ortadoğuyu Büyük Ortadoğu Projesi Değiştiriyor

VİDEO LİNK :

http://www.haberiniz.com.tr/videos/video2641-Umit_Ozdag_Ortadoguyu_Buyuk_Ortadogu_Projesi_Degistiriyor_videosu.html

Ümit Özdağ : Kirli barış

123936.jpg

Etrafta bir kirli barış atmosferi var. Aralarında akil insanların da bulunduğu grup mensupları “Ne pahasına olur ise olsun barış” diye bağırıyorlar. “Önemli olan barıştır gerisi teferruattır” diye çağırıyorlar. Oysa bu talep tarihin en aptalca ve barışçı değil, barış karşıtı, düşmanlık tohumları ekecek çağrısıdır. Bir barışın kalıcı olması için adil olması gerekir. Adil olmayan, ne pahasına olur ise olsun diye yapılan barışlar daha büyük savaşlara neden olurlar.

Sorun bu insanlara, kendi yazlıklarında bir metre karelik bir alan için kavga ettikleri komşuları ile “ne pahasına olur ise olsun” barış yaparlar mı? Hayır, bir metre karelik bahçeleri için kavga etmeyi göze alanlar, söz konusu vatan toprakları ve milletin bütünlüğü olunca, vermek konusunda çok cömert ve aceleci davranıyorlar. Bunların içinde Türkiye, Allah’a şükürler olsun hiç sömürge olmamış olmasına rağmen “sömürge tipi Müslüman aydın” daha açık söyleyelim, vatansız aydın ne yazık ki çok. Bazılarının Müslümanlığı için yarım metre kare bezden başka bir kanıt yok. Oysa, aynı bezi rahibeler de takıyorlar. İnsan soruyor kendi kendisine, bunlar ne zaman ve nerede yetiştiler diye.

Ancak Türk Milletinin direnişi, toplumun bütün katmanlarından, bütün siyasi parti mensupları, bütün cemaat ve tarikatların izleyicileri, bütün aşiretler, özetle bütün Türk toplumunun içinden yükselmeye başladı. Özcan Yeniçeri Hocanın bir cümlesi şöyle: “Türk milletini üzerinde istedikleri gibi operasyon yapabilecekleri bir kadavra zannedenler fena halde yanılıyorlar.” Evet, Özcan Hoca çok haklı. Eğer birileri böyle düşünüyorlar ise ki eylemlerinden ve söylemlerinden böyle düşündükleri anlaşılıyor, fena halde yanılıyorlar.

Türk Milleti demokratik tepkisini, sağlıklı tepki kanalları içinde ortaya koymaya başladı. Bazı çevreler, Türk Milletinin şiddete başvuracağını, yakıp yıkarak tepkisini ortaya koyacağını düşündü. Böyle olmayınca “Türk Milleti Öcalan ile müzakereleri kabul etti” yorumunu yaptı. Fena halde yanılıyorlar. Türk Milletinin tepki şekli böyle değil. Türk Milleti unutmuyor. Zamanı gelince sandık başında hesabını soruyor. Bütün siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine düşen ise Türk Milletinin tepkisinin sağlıklı kanallar içinde gelişmesini sağlamak olmalıdır.
Önümüzdeki günler; bütün yurt sathında, konferans salonlarında, televizyonlarda, gazetelerde, miting meydanlarında kirli barış projesi ve kirli barışçılarla mücadele edeceğimiz, kendimizi Türk Milletine anlatacağımız günler olacak. Ne yapabilirim diyorsanız basit; imza atın, imza attırın, toplantılara, mitinglere katılın. Dinlediklerinizi anlatın, görmediğiniz dostlarınızı ziyaret edin, onlara durumu anlatın. AKP’lileri ziyaret edin. Görmeyenlere gelişmeleri izah edin. Özetle, hepimizin yapacağı çok iş var ve ancak birlikte yapabiliriz.

Yeniçağ

Ümit Özdağ : Bir başka açıdan soruna bakış

123936.jpg

“Hangi soruna bakış” diye kendinize sorabilirsiniz. Yazılarımızın çok büyük bir çoğunluğunun konusu olan Türkiye’nin en büyük meselesi olan PKK-terör sorunu. Ancak bu sorunu bugün gerçekten bir başka boyutu ile ele alacağım. Bir kitabı size tanıtacağım. Kitabın yazarı Beyaz Kent: Siirt, Kürtler ve Türklük, 101 Soruda Kürtler, Zazalar ve Türklük, PKK ve Korucular, Zazalar, Kürtler ve Türkler kitaplarının yazarı Ali Rıza Özdemir. Ali Rıza Özdemir’in son kitabı, “Kayıp Türkler-Etnik Coğrafya Bakımından Kürtleşen Türkmen Aşiretleri” Kripto Yayınları tarafından çıkarılan bu kitapta Ali Rıza Özdemir, kendilerini Zaza veya Kürt olarak bilen veya öyle bilinen aşiretlerin Osmanlı belgelerinden ve diğer temel ve en önemli kaynaklardan hareket ederek, Türkmen olduklarının kayıtlarını ortaya koyuyor.

Özdemir, Kürt ve Türkmen aşiretleri arasındaki etkileşimi, Türkmen aşiretlerinin neden Kürtleştiğini ve Kürtleşmenin ne anlama geldiğini, Kürtleşmenin neden hâlâ devam ettiğini, hangi Türkmen aşiretlerinin Kürtleştiğini ve tekrar Türkmenleşmelerinin mümkün olup olmadığını, Türkleşen Kürt aşiretlerinin olup olmadığını inceliyor ve ortaya koyuyor. Özdemir, Zazaların ve Kürtlerin Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olduğunu, diğer kitaplarında ortaya koymuş olan bir araştırmacı. Bundan dolayı, Özdemir’e göre, Zazalaşmak veya Kürtleşmek, bir başka milliyete mensup olmak anlamına gelmiyor. Türkmen’in Kazaklaşması veya Özbekleşmesi gibi bir süreç. Ancak Özdemir bu sürecin mekanizmalarını etnik coğrafya açısından inceliyor.

Özdemir Abbasan, Adamanlı, Baban, Baykan, Berazi, Bilikan, Caf, Canikli, Cibran, Didan, Gani, Guran, Harki, Helecan, Karabalı, Kevan, Koçan, Koçgiri, Kureyşan, Lolan, Metinan, Omeran, Rojki, Şabak, Şırnak, Tatar, Torun, Zilan gibi 200’e yakın Zaza ve Kürt aşiretinin Türkmen aşireti olduğunu büyük ölçüde Osmanlı kaynaklarına dayanarak ortaya koyuyor. Kitabın sonuna “Aşiretinizin hangi kökenden geldiğini nasıl anlarsınız?” şeklinde ilginç ve çok faydalı bir bölüm de koymuş Özdemir.

Özdemir’in kitabını okuyunca Türkiye’nin nasıl ehil olmayan eller tarafından yönetildiğini bir kez daha görüyorsunuz. Türk Milletinin parçası olan Kürtlerin bir bölümünü ve kısmen Zazaları, PKK bölücülüğüne kaptıran, heba olmalarına yol açan kötü yönetim, Osmanlı belgelerinde Türkmen olarak kaydedilmiş aşiretlerin bile Türkmen olduğunu bugün bilmiyor. Muhakkak devlet kayıtlarında bir yerde var ancak yaşama geçmediği sürece bunun bir anlamı yok. Bu kitabı okuyunca Kürtçü-bölücü hareketin önde gelenleri arasında bir çok Türkmen aşireti mensubunun olduğunu da görüyorsunuz. Dilerim bu kitaptan hareket ile Kürtçü hareket içindeki Türkmenler konusunda da bir araştırma yapılır.

“Kayıp Türkler-Etnik Coğrafya Bakımından Kürtleşen Türkmen Aşiretleri” on binlerce sayfaya dağılmış bilgiyi 300 sayfalık küçük bir kitaba indirerek, sadece uzman araştırmacılar için açık bir alan olmaktan çıkarıp, ilkokul çocuklarının dahi okuyabileceği bir alan haline getiriyor. Umarım sadece ilkokul çocukları değil, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, bakanlar, generaller, valiler, kaymakamlar başta olmak üzere bir çok sorumlu mevkide bulunan kişi de bu kitabı okur. Ancak onlar okumasa da Türk Milliyetçisi aydınların baş ucu kitabı olması gereken bir kitap yazmış Ali Rıza Özdemir. Özdemir’i tebrik ediyor ve bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum. Özdemir, çalışma azmi, ısrarlılığı, sabrı, kararlılığı ile genç Türk Milliyetçisi aydınlar arasında bir öncü ve örnek olma niteliği taşıyor. Türk Milliyetçisi aydın olmak, Türkiye’nin ve Türk dünyasının sorumluluğunu omuzlarında hissetmek, özetle boş laf üretmeden iş ve sonuç üretmek için çalışmaktır. Türk Milliyetçisi aydın olmak bazılarının kaybedildiğini düşündüğü cephelerde bile Sakarya savaşı ruhu ile hiç bitmeden ve tükenmeden, “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” diyerek, mücadele etmektir. Bunu yaparsanız kazanırsınız. Belki bugün değil ancak yarın muhakkak.

YENİÇAĞ

Ümit Özdağ : Devleti ayağa düşürmek

123936.jpg

Bugün sizinle bir doktor arkadaşımın bana yazdığı e postayı paylaşacağım. Sadece isimleri değiştireceğim. Olayın geçtiği şehrin adını vermeyeceğim onun yerine “X” şehri diyeceğim. E posta şöyle: “2007 seçimlerine giderken “Çiçek” Hastanesi’nde beraber ihtisas yaptığım arkadaşlarımla zaman zaman o günler için gündemde olan seçimleri tartışırdık. Dr. “Mehmet” arkadaşım ile benim tartışmalarım ise pek bir meşhurdu. Malum “Mehmet” arkadaşım hızlı AKP’li ve Tayyipçi idi. Ben de yanlış düşündüğünü anlatmaya çalışan ona aykırı bir ses idim. Dr. Mehmet yere göğe sığdıramadığı AKP’yi ve Tayyip’i öyle savunurdu ki, bir an için bile başka bir fikri zikri bırakın kabul etmeyi, duymak bile istemezdi. Seçimler geldi sonlandı malum olarak AKP ezici çoğunlukla kazandı ve daha sonrasında da ihtisaslarımız bitti ve kendisi kurada Güneydoğuda “X” şehrini çekti gitti. Ben de eş durumundan Ankara’da kalıp “Papatya” Devlet Hastanesi’ne acil sorumlusu olarak atandım.

Aradan 2 yıl geçti ve Papatya Devlet Hastanesi’nde beraber çalıştığım mesai arkadaşlarımdan birisi olan Dr. “Hüseyin”, “X” şehrine Sağlık Müdürü olarak atandı. Giderken de bana “X şehrinde tanıdığın doğru düzgün doktor var mı” diye sorunca ve ben de “Öyle biri var ki; hem akıllı hem çalışkan hem de senden bile hızlı AKP’li bir doktor arkadaşım var” dedim. Dr. Hüseyin de hemen bu olayı sahiplendi ve “Beni mutlaka bulsun” dedi. Ben de Dr. Mehmet’i aradım ve durumu anlattım. “Hüseyin size müdür olarak geliyor. Ben seni ona yeterince refere ettim, sen de git kendisiyle görüş” dedim.

Dr. Mehmet ise bana ne dedi biliyor musunuz; “Kardeş buralar var ya buralar, başka yerler. Burada devlet mevlet yok. Sağlık Müdürlüğü dahil hiç bir kurumu devlet yönetmiyor. İhaleden personel atamasına sağlıktan sosyal yardıma kadar her türlü hizmeti PKK veriyor. PKK’nın onaylamadığı hiçbir şey gerçekleşmiyor. Ben buradan dönüyorum, mecburi hizmetim bitti ama içimdeki AKP de bitti. Artık beni MHP falan da kesmez. Bu işe dur demek gerek.”

Aradan kısa bir süre geçti ve o arada KCK operasyonları falan derken bizim Dr. Mehmet’in bahsettiği devletin hizmetlerini veren yöneten PKK’lılar, KCK kapsamında tutuklanmaya başladı ve başta “X” şehri olmak üzere geniş bir operasyon ile devlet duruma el attı. Derken kısmen bir temizlik yaşandı. Lafı uzattım ama hocam dün akşam haberlerde seyrettim ve açılım maçılım derken “X” şehrinde KCK tutuklusu hiç kimse kalmadığı haberi üzerine bu anıyı size anlatayım dedim.

Son haftalarda Diyarbakır’dan veya diğer bölge kentlerinden gelen vatandaşlarımız, iş adamları, gazeteci arkadaşlarım bölgenin PKK tarafından yönetildiğini anlatıyorlar. Bölgede ihale alan iş adamları kimleri çalıştıracaklarını, PKK ve Hizbullah ile görüşerek belirlemek zorunda kalıyorlar. PKK’lılar büyük bir zafer havası içinde dolaşırken, PKK goygoyculuğuna kayan bazı bürokratlar ancak PKK’yı kıs kıs güldürecek, ortaya hiçbir somut fayda çıkarmayacak, devlette ve devlete inanan kitlelerde yenilmişlik duygusu ortaya çıkaracak adımlar atıyorlar.

Rahmetli Muzaffer Özdağ bir makalesinde şöyle diyor: “Devlet intikamcı davranamaz. Cezalandırma hakkını kullanmayabilir. Bağışlamayı daha yararlı görebilir. Fakat acz gösteremez, çaresizliğe düşmez, düşürülemez.” İçinden geçtiğimiz süreçte devlet acze düşmüş, çaresizlik sergilemektedir.

YENİÇAĞ

Ümit Özdağ : Akil adamlar

123936.jpg

Abdullah Öcalan ve Murat Karayılan tarafından önerilen akil adamlar kurulu AKP Hükümeti tarafından oluşturuldu. Öcalan ve Karayılan, akil adamlar kurulunu AKP Hükümeti ile PKK arasında görüşmeleri sürdürecek heyet olarak önermişlerdi. Oysa AKP Hükümeti ’Akil İnsanlar’adını verdiği grubu Başbakan Erdoğan’ın ifadesi ile “halka psikolojik operasyon yaparak” PKK ile üzerinde uzlaşılan çözüme Türk Milletini ikna etmek için amaçlı kurulmuş bir psikolojik operasyon heyetidir. Bu heyet NAZİ’lerin Propaganda Bakanı Dr. Paul Joseph Goebbels’in “Gerçek, tekrar edilen şeydir” ilkesi gereğince televizyonlardan, gazetelerden, internetten sonra şimdi de şehirleri dolaşarak, Türk Milletini, kısaca söyleyelim “Bölünmeye razı etmeye” çalışacaklardır.

Böyle bir heyetin AKP Hükümeti tarafından kurulmuş olması da tarihin bir cilvesidir. AKP Hükümeti 2004’te Türkiye’ye yönelik iç ve dış psikolojik operasyonları engellemek ve dış psikolojik operasyonları yapmakla görevli Milli Güvenlik Kurulu’nun Halkla İlişkiler Bölümü’nü “Devlet kendi halkına psikolojik operasyon yapamaz” diyerek kapatmıştı. Daha sonraki yıllar, basın ve sivil olmayan sivil toplum örgütleri aracılığı ile Türk toplumuna yönelik en kapsamlı psikolojik operasyonların gerçekleştirildiği dönem oldu. Ulaşılan aşamada “ikna heyeti” olarak akil insanlar heyetleri hükümet tarafından oluşturuldu.

Tabii ki, ne AKP Hükümeti ne de akil adamların büyük bir bölümü Türkiye’nin bölünmesini istemiyor. (İçlerinde bir bölünmeyi yüreklerinin derinliklerinden isteyenlerin olduğunu da düşünüyorum.) Hatta, içlerinden bir çoğu “PKK ile mücadele etmeye devam edersek bölünürüz” şekilde düşünüyorlar. Ancak, saptıkları yol Türkiye’yi kaçınılmaz olarak bir kırılma noktasına doğru sürükleyecek. Türk Milletine anlatılacak olan nedir? Türk Milleti terörün bitmesini istemiyor mu? Türk Milletinin “barışa” ikna edilmesine gerek yoktur. “Barışa” terörü sona erdirmeye ikna edilmesi gereken, TBMM yasa çıkarmaz ise PKK, Türkiye’yi terk etmez diyen PKK’dır. Türk Milletini barışa ikna etmek gibi bir ihtiyaç olmadığına göre, akil insanlar Türk Milletini neye ikna edeceklerdir? Barışın bedeli olarak PKK’ya verilecek tavizlere.

Öcalan ve PKK ile yapılan müzakerelerin en önemli noktası da budur. AKP Hükümetinin Türkiye Cumhuriyeti adına PKK’ya vereceği taviz, Türkiye’nin federalleşmesi ve PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da bir veya iki eyaleti PKK devletçiğine dönüştürmesidir. Bu eyalet/devletçiklerden birisinin valisi de Abdullah Öcalan olacaktır.

Başbakan Erdoğan, güçlü ülkeler federasyondan korkmaz diyor. Oysa federasyonun güçlü olmak ile hiçbir bağlantısı yok. Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslavakya federasyondu ve parçalandılar. Daha şimdiden “Türkiye’de federasyon etnik değil, coğrafi olur” diyen yalancı köşe yazarları ortaya döküldü. Bunlardan birisinin 2004’teki Irak ile ilgili yazısına baktım. Orada da “Irak’taki federasyon etnik değil, coğrafi olacak” diye yazmış. Oysa şimdi Irak’ın da parçalanmanın eşiğinde olan bir etnik federasyon olduğunu görüyoruz.

Türk Milletinin bu aşamaya ikna edilebilmesi için psikolojik operasyonlar ile uyutulması gerekiyor. İşte bu noktada 300 aydının imzaladığı bildiri, çok önemli bir psikolojik direnç cephesi oluşturdu. Özcan Yeniçeri’nin ifadesi ile Türk Milletinin, üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği bir siyasi kadavra olmadığını ortaya koydu. Türk tarihinin yaşayan en büyük iki tarihçisi Prof. Dr. Halil İnalcık ve Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın da bildiriyi desteklemesi, psikolojik savaş elemanları cephesinde büyük bir şaşkınlık ve kızgınlık yarattı. Dağda gezen PKK’lılara anlayış ile yaklaşan bu çevreler, bildiriyi imzalayanları, ırkçı, kafatasçı olmakla suçladılar, huzuru bozduklarını ileri sürdüler. Oysa bu insanlar sadece Anayasanın ruhuna uygun bir bildiriye imza atmışlardı. Gerçeklerden korkanlar korktular.

Yeniçağ

Ümit Özdağ : Müzakereler yine başarısız olur ise !.. /// CC : @u mitozdag @Umit_Ozdag

123936.jpg

Güvenlikçi yöntemler başarısız olduğu için müzakerelerden başka çıkar yol olmadığını ileri süren çevrelerin unuttuğu husus, PKK ile müzakerelerin 2006’da başladığı ve birinci dönem müzakerelerin 2011’e kadar sürdüğüdür. Bu dönem boyunca her gün televizyonlarda ve gazetelerde terörle müzakerenin “erdemleri ve başarıları” Türk milletine anlatılmıştır. Sonuçta, terörle müzakereler büyük bir başarısızlık ile sona ermiştir.

Terörle müzakere sürecinden sadece PKK kârlı çıkmıştır. PKK, 2006’dan buyana hem terörü tırmandırmış hem siyasal bölücü çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Üstelik bunları yaparken Oslo’da müzakerelere devam etmiştir. Ankara ise 2009’dan itibaren TRT Şeş ile başlamış ve ardı ardına bir çok taviz vermiştir. Bu tavizler, PKK’yı terörü durdurmaya sevk etmemiş aksine, asker, polis ve sivillere yönelik katliamlar devam etmiştir.

2011’in ikinci yarısından 2012 sonuna kadar PKK terörüne yarı mücadeleci yöntemler ile karşılık verilince 1200’den fazla PKK’lı terörist öldürülmüş, KCK operasyonları ile terör örgütünün dağ kadroları etkisiz hale getirilmiştir. PKK ile mücadele yolunun etkinlik kazandığı bir dönemde 2012 sonundan itibaren tekrar PKK ile müzakere süreci başlamıştır. Halen Türkiye bu sürecin içinden geçerken 2009’dan 2011’e kadar müzakerelerin önemini, doğruluğunu, erdemini bize anlatan kadrolar televizyonlarda yine aynı müzakerelerin erdemlerinden bahsetmeye başlamışlardır.

Peki ya bu müzakere süreci de başarısız olur ise? Ne olur? Üstelik başarısız olma ihtimali çok yüksektir, çünkü 2013 Mart ayı itibarı ile Kandil, Türkiye’ye karşı bir zafer kazandığını düşünmektedir. Kandil’deki terörist liderler terör eylemlerini sürdürerek daha fazla zafer kazanma ve daha büyük tavizler alma imkanının olduğuna inanmaktadırlar. Kandil, bir yandan Suriye iç savaşının Esad’ın Şam’dan ayrılmasından sonra kazanacağı boyut ile “Kuzey Suriye’de devletleşme” imkanına sahip olacağını, öte yandan Türkiye’de ardı ardına gerçekleşecek üç seçimin, terör örgütüne Hükümete yönelik şantaj politikasını artırma imkanı vereceğini görmektedir. Bundan dolayı, Öcalan bir an önce İmralı’dan çıkmak için uzlaşmacı davransa da Kandil’deki şefler, Öcalan kadar aceleci davranmayacaklardır. Kandil, Öcalan’a açık bir şekilde cephe almadan ve karşı çıkıyormuş gibi görünmeden ‘İmralı Süreci’ diye takdim edilen görüşmeleri süreç içinde sabote etmeyi tercih edeceklerdir. Ancak Kandil, süreci sabote etse de süreçten çok boyutlu kazanımlar elde edecektir. Bu kazanımlar şu şekilde sayılabilir:

1. Terör örgütü büyük ölçüde meşrulaşan taraf olma doğrultusunda devlete adımlar attırmış olacaktır.

2. PKK’nın sadece meşrulaşması değil aynı zamanda Kürtlerin meşru temsilcisi konumuna yükselmesi doğrultusunda önemli bir gelişme sağlanmış olacaktır.

3. Bu, PKK’yı Cenevre Konvansiyonu’nda savaşan taraf konumuna tırmandırırken, uluslararası meşruluğunu güçlendirecektir. Bir çok ülke PKK’yı terörist örgüt listesinden çıkaracaktır. PKK, Filistin Kurtuluş Örgütü konumuna doğru ilerleme kaydedecektir.

4. PKK, Suriye’nin kuzeyinde devletleşme sürecine girecektir, hatta girmiştir. Bu süreç daha da güçlenerek devam edecektir.

5. Güneydoğu Anadolu’da halk, PKK’yı bölgede “geleceğin egemeni” olarak göreceği için sürecin sabote edilmesi ile durmasından sonra devletin teröre karşı mücadelede halk desteğini alması, mümkün olmayacaktır.

6. PKK, Türkiye’nin hangi tavizleri vermeye hazır olduğunu bu süreçte görecek, gelecek müzakere sürecinde masaya bunları almış olduğunu düşünerek oturacaktır.

Evet, PKK, müzakere de etse mücadele de etse kazanan taraf. Mesele ne kadar çok kazanacağı. Çünkü PKK oyunu doğru kuruyor.

Yeniçağ

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.