Etiket arşivi: abdullah öcalan

Emin Çölaşan : Çıktılar, çıkmadılar !..

emincolesan-84C9-94B1-710B.jpg

Terörist kafileleri ellerinde silahları, çantalarında bombalarıyla birlikte sınır dışına çıktılar mı, çıkmadılar mı? İçlerinde katiller var, mayınları patlatanlar, askerimizi ve polisimizi pusuya düşürüp şehit edenler var.

Ne oldu? Gidiş başladı mı?

Başladıysa, bunlar sınırlarımızı buharlaşarak mı geçtiler?

Beyefendilere dağ başlarındaki inlerinden sınıra kadar kimler eşlik etti?

Onları kimler uğurladı?

Valiler mi, komutanlar mı?

Onlara bu konuda Ankara’da hangi makamlardan kanunsuz emirler verildi?

Başbakanlık mı, MİT mi, Genelkurmay mı?

* * *

Lütfen çok dikkat ediniz, bu soruların yanıtları Türk Milleti’nden ısrarla gizleniyor. Hiç kimse hiçbir şey bilmiyor.

Bilinen tek şey, terörist kesimden ve onların Ankara’daki temsilcileri olan Kürtçü milletvekillerinden gelen sürekli tehditlerdi:

“Çıkışlarda operasyon yapmaya kalkışırsanız fena olur. O zaman operasyon bölgesine 100 bin kişiyle gelip biz de çatışmaya gireriz.”

Bir devlet bu durumlara düşürüldü.

Koskoca bir devlet iki bin teröristle baş edemedi, teslim bayrağını çekmek zorunda kaldı.

Askeri ve sivili ile o devleti yönetmekte olan herkese yazıklar olsun. Bu tarihi utancın altında hep ezilecekler.

* * *

Anladık, siyasetçinin gizli hesapları var. Siyasetçi oy peşinde. O kafanın herhangi bir köşesinde “Devletin saygınlığı, milletin onuru” diye bir kavram yok.

İyi de, Genelkurmay bu konuda ne yapıyor?

Sınırlarımız terörist kafileleri için yol geçen hanı mı oldu? Elini kolunu sallayan içeri girdiği gibi dışarı mı çıkıyor?

Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ve öteki komutanlar ne diyor?

Bugüne kadar hiçbirinden tık yok! Onlar da Tayyip’in dümen suyuna girmişler, “Duymadık, görmedik, bilmiyoruz” oyunu oynuyorlar.

Emirler verildi, polisler karakollarına, askeri birlikler kışlalarına çekildi. Keskin nişancı özel harekat polisleri ağaç dikmeye gönderildi!

İnsansız hava araçlarının uçuşları durduruldu.

Sınırlarımız askerden arındırıldı.

Bunlar yapıldı da, geçişlerin başlayıp başlamadığını Türk Milleti bilmiyor.

Bana soracak olursanız geçişler falan başlamadı. Başladığını söyleyen, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.

Bu tezgahı kuranlara yuh olsun!

Yandaşın isyanı!..

Sevgili okuyucularım, Türkiye’de en büyük yolsuzluklar dönemini yaşıyoruz. Buna sizler de çevrenizde şu veya bu biçimde mutlaka tanık oluyorsunuz.

Sadece yolsuzluk değil, insanlara gaddarca yapılan haksızlıklar da en üst düzeyde.

Hortumculuk yandaşlar için geçerli.

Dikkat ediniz, bu iktidar döneminde biti kanlanan, ya da eskiden beri büyük olan işadamlarından en ufak bir tepki gelmiyor.

Neler olduğunu, o korkunç rantın kimlere aktarıldığını hepimizden iyi onlar biliyor. Ama ağızlarını açıp konuşmaları mümkün olmuyor.

Konuşma aşamasına gelenlerin ağzına ise bir parmak bal çalınıyor.

Bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler derseniz, hepsi bu iktidarın seçmece kadroları. Yolsuzluklar onlar tarafından yapılıyor, göz yumuluyor, rant onlar tarafından dağıtılıyor ama hiçbir şey duyulmuyor…

Çünkü askeriye dahil devletin istisnasız bütün kurumları artık AKP’nin elinde.

Yandaşın tepkisi!

Dün sabah gazeteleri okurken gözüm yandaş İslamcı medyanın temsilcilerinden biri olan Yeni Şafak gazetesinin manşetine takıldı. Birinci sayfadaki başlık “Arıza Bakan”, haberin iç sayfadaki devamının başlığı ise “Fırça Bakanı” idi.

Haberi okuyunca şaşırdım.

10 yılı aşan AKP iktidarında bir yandaş yayın organı, ilk kez bir hükümet üyesini hem de böyle çarpıcı bir biçimde hedef tahtasına oturtmuştu.

Oturtulan kişi ise Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç idi.

Kendisi gerçekten de pek havalı bir arkadaştır! Küçük dağları ben yarattım diyen, artistik şovlar yapan, kamuoyunda

Tayyip’in çantacısı olarak bilinen bir deneyimsizdir.

Haberi özetliyorum:

“Suat Kılıç bürokratlara hakareti alışkanlık haline getirdi. Hızını alamayarak öğrencilere bile hakaret ediyor. Bakanın şova dönüşen tavırlarına her kesimden tepki geliyor.

Bakanın hakaretlerine dayanamayan bürokratlardan hastanelik olanlar bile var.

Valiler, bürokratlar ve öğrencilere fırça atan Kılıç’ın adı hakaretçi bakana çıktı. Son kurbanı ise Kredi Yurtlar

Kurumu Trabzon eski müdürü Münir Özkurt oldu. Yediği hakaretler sonrasında yaşadığı üzüntü nedeniyle mide kanseri olan Özkurt’un tedavisi devam ediyor…

Suat Kılıç, hal ve tavırlarıyla devlet görevlilerinin görmek istemediği adam haline geldi. Kılıç valilere hakaretleriyle de dikkat çekiyor. Kız öğrencileri bile azarlıyor…”

Haberin devamında ise bir ara başlık var:

“Bakan’dan temiz ve kârlı satış.”

Özel aracını Turgutlu Belediyesi’ne ahbap çavuş ilişkileriyle pahalıya satmış.

* * *

Böyle bir haber yandaş medyada ilk kez yer alıyor. Hükümetin bir üyesi ilk kez böylesine açık ve net manşetlerle kamuoyu önünde sergileniyor.

İşin olumlu yanı budur, devamını dilerim!

Ancak bir de akla sorular geliyor:

Acaba Suat Kılıç, Yeni Şafak gazetesinin tüccar patronunun tekerine çomak mı soktu!.. Onun önemli işlerini mi engelledi de böyle sergileniyor!.. Ya da bu yayının yapılmasını Suat’ı gözden çıkaran Tayyip mi istedi!

Bunları bilemiyoruz.

Evet, bu iktidar döneminde yolsuzlukların, hortumların, edepsizliklerin en büyükleri yaşanıyor…

Ancak herkes korkuyor, bilenler ağzını açamıyor…

Çünkü konuşan, payına düşene razı olmayan kim olursa olsun mahvedilir, süründürülür.

Yandaş ve yalaka medya bu vurgunları yıllardır görmezden geliyor, suça ortaklık ediyor.

Dün, önemli bir gündü. İlk kez bir hükümet üyesi yandaş medyada manşetten haber yapılmış, üzerine gidilmişti.

İnşallah sonrası da gelir!

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Söz yandaş medyadan açılmışken, ekranlarda yandaşlığın en büyük temsilcilerinden biri, Aydın Doğan’ın sahibi olduğu ve kamuoyunda CNN-Kürt adıyla bilinen CNN-Türk kanalıdır. Bu televizyon kanalı dün saat 11 haber bülteninde milletvekillerine dört parti tarafından ortaklaşa sağlanan yeni olanakları Vekillere yeni kıyak olarak veriyordu.

Bir saat sonraki 12 bülteninde ise bu ifade Vekillere yeni haklar olarak değiştirildi!

Bu değiştirme emri ya Tayyip, ya da ondan korkan Aydın tarafından verilmişti.

Yandaşlık işte budur, temelinde korku ve çıkar ilişkileri vardır.

SÖZCÜ

Uğur Dündar : Esad be­bek ka­ti­li de, Apo ne ?..

image001119.jpg

Türk si­ya­set ta­ri­hi böy­le bir muk­te­dir gör­me­di.

Bu öy­le bir muk­te­dir ki, bir de­di­ği, di­ğe­ri­ni tut­mu­yor, bu­gün ak de­di­ği­ne ya­rın ka­ra di­ye­bi­li­yor!

Hat­ta ba­zen ay­nı gün için­de bi­le söy­lem de­ğiş­ti­re­bi­li­yor!

Çe­liş­ki­ler zin­ci­ri­ne her gün ye­ni bir hal­ka ek­li­yor.

* * *

Ör­ne­ğin muk­te­dir, Su­ri­ye­’nin Ban­yas ken­tin­de­ki kat­li­amı la­net­li­yor:

“Ban­ya­s’­ta­ki soy­kı­rım ta­ham­mül edi­le­mez se­vi­ye­ye ulaş­tı. Ora­dan ge­len ha­ber ve gö­rün­tü­ler ger­çek­ten iç­ler acı­sı. Bel­ki o re­sim­le­ri gör­dü­nüz; kat­le­di­len­ler ara­sın­da ço­cu­ğu­nun gö­zü önün­de ka­fa­sı­na kur­şun sı­kıl­mış an­ne­ler, ba­ba­lar var. Top­lu hal­de ya­kıl­mış in­san gö­rün­tü­le­ri var. ‘Her kim alı­nır­sa alın­sın. Han­gi CHP’­li yö­ne­ti­ci, han­gi ül­ke alı­nır­sa alın­sın şu­nu açık açık ifa­de ede­ce­ğim: Kal­bin­de zer­re ka­dar mer­ha­met olan bir in­san böy­le bir kat­li­am ya­pa­maz. Kal­bin­de zer­re ka­dar inanç olan bir in­san, bu ço­cuk­la­ra öy­le kı­ya­maz. Emin olun ‘in­sa­nı­m’ di­yen bi­ri böy­le vah­şe­te or­tak ola­maz. He­le, al­tı­nı çi­ze­rek ifa­de edi­yo­rum: Ker­be­la acı­sın­dan yü­re­ğin­de zer­re mis­kal ta­şı­yan, kal­bin­de zer­re mis­kal Eh­li­beyt sev­gi­si olan bi­ri böy­le bir vah­şet ser­gi­le­ye­mez. Böy­le bir vah­şe­tin ar­ka­sın­da du­ra­maz, bu­nu gör­mez­den ge­le­mez. Ban­ya­s’­ta­ki man­za­ra en az Ker­be­la­’da­ki ka­dar acı­dır. Ka­til­ler de en az Ye­zid ka­dar al­çak­tır. Ha­sa­n’­a, Hü­se­yi­n’­e, sev­gi­li Pey­gam­be­ri­mi­zin o gü­zel to­run­la­rı­na ölü­mü la­yık gö­ren­le­ri Ye­zid ilan eden­ler, bu­ra­da on­la­rın izin­den gi­den, o Müs­lü­man­la­ra, o yav­ru­la­rı şe­hit eden­le­ri ni­çin Ye­zid ilan et­mi­yor­lar. On­lar da bi­rer Ye­zi­d’­dir.”

Muk­te­dir bir baş­ka ko­nuş­ma­sın­da da şun­la­rı söy­lü­yor:

“Ey Be­şar Esad, val­la­hi bu­nun he­sa­bı­nı ve­re­cek­sin. Baş­ka­la­rı­na gös­ter­me­di­ğin ce­sa­re­ti ağ­zın­da em­zik olan kun­dak­ta­ki be­be­ğe gös­ter­me­nin be­de­li­ni çok ama çok ağır öde­ye­cek­sin. O ço­cuk­la­rın ar­şı in­le­ten fi­ga­nı in­şal­lah se­nin üze­ri­ne kut­lu bir in­ti­kam ola­rak ine­cek­tir. Al­lah izin ve­rir­se bu ca­ni­nin, bu ka­ti­lin dün­ya­da he­sa­ba çe­kil­di­ği­ni gö­re­cek ve bun­dan do­la­yı da ham­de­de­ce­ği­z”

Muk­te­di­ri din­ler­ken göz­le­ri­min önü­ne ba­na yıl­lar­ca ka­bus ya­şa­tan gö­rün­tü­ler ge­li­yor.

* * *

Mer­hum Tur­gut Özal Baş­ba­kan’­dı.

Ga­ze­te­ci­le­re GA­P’­ı (Gü­ney­do­ğa Ana­do­lu Pro­je­si) gez­di­ri­yor­du.

GA­P’­ın bit­me­siy­le böl­ge­nin ma­kus ta­li­hi­nin de­ği­şe­ce­ği­ni söy­lü­yor­du.

Ço­cuk­lar gi­bi se­vi­ni­yor, mut­lu­lu­ğu göz­le­rin­den oku­nu­yor­du.

Ge­zi­nin son gü­nün­de Di­yar­ba­kı­r’­da mi­ting ya­pa­cak­tı.

Ama ol­ma­dı.

Çün­kü PKK, bir kö­ye bas­kın yap­tı.

He­men he­li­kop­ter­ler­le ko­şul­du, o kö­ye uçul­du!

Kar­şı­mı­za çı­kan gö­rün­tü an­la­tı­la­cak gi­bi de­ğil­di:

Ev­ler ya­kı­lıp yı­kıl­mış, er­kek­le­rin ço­ğu kur­şu­na di­zil­miş­ti.

Ka­dın­lar ce­set­le­rin üze­ri­ne ka­pan­mış­tı.

Baş­ta Baş­ba­kan, bu vah­şe­te ta­nık olan her­kes ağ­lı­yor­du.

O sı­ra­da ya­nı­ma 2 özel ha­re­kat po­li­si yak­laş­tı. Bi­ri­nin elin­de ga­ze­te ka­ğı­dı­na sa­rıl­mış bir şey du­ru­yor­du.

Aç­tık, aç­tık, aç­tık… Ka­ğı­dın için­den en faz­la 3-4 san­tim bü­yük­lü­ğün­de bir be­bek aya­ğı çı­kar­dık.

Ba­ka­ma­dım… Don­dum kal­dım… Kah­rol­dum…

Da­ha son­ra do­ğan be­bek­le­ri­min ayak­la­rı­nı ne za­man öp­mek is­te­sem, göz­le­ri­min önü­ne hep, ga­ze­te ka­ğı­dı­na sa­rıl­mış o ta­lih­siz yav­ru­nun mi­ni­cik aya­ğı ge­li­yor­du.

Bu ka­bus­tan yıl­lar­ca kur­tu­la­ma­dım.

* * *

Şu ha­zin çe­liş­ki­ye ba­kın.

Muk­te­dir, bir yan­dan be­bek ka­ti­li Be­şar Esa­d’­ı la­net­li­yor, ama di­ğer yan­dan yüz­ler­ce be­be­ğin ka­ti­li Öca­la­n’­la pa­zar­lık ma­sa­sı­na otu­ra­bi­li­yor!

Be­şar Esa­d’­ı be­bek ka­ti­li ol­du­ğu ge­rek­çe­siy­le yok et­me­ye ça­lı­şı­yor, ama la­net­li be­bek ka­ti­li Apo’­dan bir No­bel Ba­rış Ödü­lü ada­yı ya­ra­ta­bi­li­yor!

* * *

Hi­ka­ye bu ya!

Mak­ya­vel ye­ni­den dün­ya­ya gel­miş!

Muk­te­di­ri ta­nı­yın­ca “E­ma­ne­tim olan Mak­ya­ve­lizm emin el­ler­de! Ar­tık ra­hat­lık­la öle­bi­li­rim!” de­miş!..

SÖZCÜ

‘Kardeşliği idam sehpasından aldı’

KCK davasında ilginç diyalog

DİYARBAKIR’da, PKK’nın gizli şehir yapılanması Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi (KCK/TM) ana davasında sanık avukatları, Danıştay’ın, Adalet Bakanlığı’nın teknik takip ve dinlemelere ilişkin yönetmeliğinin yürütmesini durdurma kararı verdiğini belirterek, sanıklar hakkındaki telefon dinleme ve teknik takip kayıtlarının dosyadan çıkarılmasını istedi. Mahkeme, yapılan izleme işlemlerinin iptal edilen Adalet Bakanlığı yönetmeliği değil, 5271 sayılı yasa kapsamında olduğunu belirterek talebi reddetti.

KCK / TM ana davasının bugün Diyarbakır 6’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan 58’inci duruşmasında 98’i tutuklu 175 sanığın yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya tutuklu sanıklardan 81’i, tutuksuz sanıklardan 12’si katılırken, 17 tutuklu sanık raporlu olduğu gerekçesiyle katılmadı. Duruşmayı BDP Milletvekilleri Emine Ayna, Nursel Aydoğan ve bazı yabancı gözlemciler de izledi.

DENİZ’LERİN İDAMI DİYALOGU

Duruşma öncesi tüm sanıklar adına söz aldığını belirten kapatılan DTP’nin Genel Başkan Yardımcısı Kamuran Yüksek, "Arkadaşlarım adına açıklama yapıyorum. Bugün 6 Mayıs, Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarının yıldönümü. Deniz’lerin idamı Türkiye tarihinin kara lekesidir" dedi. Bunun üzerine araya giren Mahkeme Başkanı, "Söyledikleriniz dosyamızla alakalı değil" uyarısında bulundu. Bunun üzerine tekrar söz alan Kamuran Yüksek, şunları söyledi:

"Konuyu buraya bağlayacağım. Bugün başlayan süreç ile onların fikirlerini kurtarma imkanı doğmuştur. Bugün başlayan süreç, Kürt ve Türk halkının kardeşliğini tesis etmeye yöneliktir. Sayın Abdullah Öcalan bu kardeşliği idam sehpasından almıştır. Deniz’lere sahip çıkan herkesi bu süreci desteklemeye çağırıyorum. Sayın Öcalan’ın başlattığı bu süreci, Kürt ve Türk halkının bin yıllık tarihinin en kritik dönemeci olarak görüyoruz."

DANIŞTAY’IN DİNLEMELERLE İLGİLİ KARARI TARTIŞILDI

Daha sonra söz alan sanık avukatlarından Cihan Aydın, sanıklardan avukat Ebru Günay’ın başvurusu üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun, Adalet Bakanlığı’nca çıkarılan ’Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen, Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’ hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdiğini hatırlattı. Aydın, Danıştay’ın 2012 yılının Şubat ayında verdiği yürütmeyi durdurma kararına göre, dosyadaki tüm sanıklarla ilgili teknik takip, telefon dinleme ve izleme kayıtlarının dosyadan çıkarılmasını talep etti.

Bunun üzerine mahkeme talebi değerlendirmek üzere duruşmaya kısa bir ara verdi. Verilen aranın ardından mahkeme iddia makamına taleple ilgili görüşünü sordu. Yönetmeliğin, Bakanlık tarafından çıkarıldığını belirten Savcı, "Ceza Muhakemeleri Kanunu 135’inci maddesi ve devamlarına bakıldığında, iletişim tespiti ve benzeri konularla ilgili kararların nasıl anılacağı hükümleri var. Yönetmelikte bu konuyla ilgili kişi hak ve özgürlüklerini engelleyen bir husus olmadığından talebin reddine karar verilmesini istiyoruz" dedi.

Savcının değerlendirmesi üzerine söz alan sanık avukatlarından Mehmet Emin Aktar, iptal edilen yönetmeliğin hükümlerinin yok sayılması gerektiğini belirterek, "Bunu tartışırken yönetmelik hususları yokmuş gibi davranmalıyız. Kolluğun bu yönetmeliğe göre yaptığı tüm işlemler hukuksuzdur. Ortam dinlemeleri ve fiziki takip ile ilgili tüm deliller geçerliliğini yitirmiştir. Bu deliller okunmamalı ve değerlendirilmemelidir" talebinde bulundu.

TALEP REDDEDİLDİ

Daha sonra kararını açıklayan mahkeme iletişim tespiti, teknik takip ve ortam dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanlığı yönetmeliğinin Danıştay tarafından iptal edildiğini, ancak dosyadaki delillerin 5271 sayılı yasaya göre elde edildiğini söyledi. Mahkeme, bu nedenle ortam dinlemesi, teknik takip ve telefon dinlemeleri ile ilgili delillerin dosyadan çıkarılması talebini reddetti.

Mahkeme, duruşmaya öğleden sonra devam etmek üzere ara verdi.

ARTİN AGOPYAN KİMDİR ???

Prof. Dr. Hidayet Sarı : Apo’ya muhabbet askere müebbet-II

Nasıl olur da ülkem bölünmesin, bayrağım inmesin diyerek bölücü terör örgütü ile savaşan, şehit ve gazi olan askerleri dikkate almadan Apo’yu paketleyip getiren, hapseden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hiç bir delil ve fiiliyat olmadığı halde Ergenekon davası adı altında hapislere atar çürütürsün?

Nasıl olur da Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını 4-5 yıldır ispatlanamayan bir düzmece senaryoyla ve iftiraname ile hapislere atar, Ergenekon terör örgütü yaftası yapıştırırsın?

Nasıl olur da PKK terör örgütünü sanki bir barış örgütü, sivil toplum örgütü, sözde liderini saygın insan konumuna yükseltirken, bu vatan için canını kanını vermiş Türk Silahlı Kuvvetlerini Ergenekon terör örgütü gibi gösterirsin?

Nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti toprağını, anayasasını, siyasal ve toplumsal yapısını bir terör örgütü ile görüşüp pazarlık konusu yaparsın?

Seçimlerde yüzde 49 oy aldım diye bütün ülkenin sahibi, hakimi sen mi oldun?

Nasıl olur da milli irade beni seçti, ben istersem ülkemi satarım, bölerim, parçalarım diye ortaya çıkar, özelleştirme ve yabancılara toprak satışı adı altında ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yabancılara ve Türk düşmanlarına satarsın?

Nasıl olur da komşularla sıfır sorun diye ortaya çıkar, önce Ermenilerle Cumhurbaşkanı düzeyinde görüşür, dost Azerbaycan’ı küstürür, ardından Kuzey Irak’ta Peşmerge yönetimini sanki ayrı bir devlet olarak kabul eder, Irak merkezi hükümetini küstürür, ardından dost olduğumuz Suriye ile şimdi savaş durumuna sokarsın?

Nasıl olur da ve ne hakla Suriye’de yapılan isyanı maddi, manevi ve silah yardımı ile destekler, bir komşu Müslüman ülkenin bölünmesine, parçalanmasına ve yakılmasına sebep olursun?

Nasıl olur da "Libya’nın petrolü Libyalılarındır, NATO’nun orada ne işi var" deyip bir hafta içinde Libya’yı bombalayan, isyancılara silah veren, dağıtan NATO-Haçlı-Siyonist ittifakının merkezini İzmir’de kurup bizzat kendi gemilerinle bu mezalime, katliama ve bir İslam ülkesinin talan edilmesine ortak olursun?

Nasıl olur da 18 Mart Şehitler Günü’nde Türk Milletinin gözünün içine baka baka "Çanakkale savaşında bu milletin bir bütün olarak bu ülke için savaştığını" söyler ardından şehit canı ve gazi kanı ile alınmış bu toprakları Türk düşmanı yabancılara satmak için kanun çıkartır, izin verirsin?

Nasıl olur da ABD ve NATO’ya verdiğin destekle önce Afganistan, Irak, Mısır ve Suriye’de etnik ve mezhepsel bölünmenin, parçalanmanın yolunu açarsın?

Nasıl olur da başkanlık sistemi adı altında Türkiye’yi eyaletlere bölme ve tek adam olarak ülkenin hakimi olmak için anayasa pazarlığı yaparsın?

AKP hükümeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tüm dünya tarihine İslam ülkelerini ve kendi ülkesini Haçlı-Siyonist ittifakı ile birlikte bölen, parçalayan bir lider olarak tarihe geçecektir.
AKP’nin İslam anlayışına gelince; Maide Suresi 51. ayete baktığımız zaman "Ey müminler. Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden onlarla dost olanlar onlardandır" denmektedir.

Buna göre nasıl bir Müslüman olduklarını da yüce milletimizin takdirlerine bırakıyorum.

Şimdi AKP hükümeti İstanbul’un birçok semtine ve en son olarak da Çamlıca Tepesi’ne büyük bir cami yapmak için harekete geçmiştir. Bana göre değil tek Çamlıca Tepesi’ne, Dünya’nın tüm tepelerine cami dikseniz yine de Allah katında tüm İslam Âlemine ve Türk Milleti’ne yaptığınız suçların ve günahların vebalini ödeyemezsiniz.

Şu ana kadar yaptıklarınızı önce Allah’a ve sonra da yüce Türk Milleti’ne havale ediyorum.

ÇAKMA AKİL ADAM /// Cemal Uşşak : ‘Bebek katili sıfatını kullanm anın anlamı yok’

Akil adamların niyeti belli oldu. Cemal Uşşak, bebek katili Apo için bu sıfatı uygun görmedi.

cemal-ussak-160.jpg

AKİL İnsanlar Heyeti İç Anadolu Bölgesi Grubu Sözcüsü Cemal Uşşak, şu ana kadar 9 ilde toplantılar yaptıklarını belirterek, sürece desteğin yüzde 60’lar civarında olduğunu söyledi.

Uşşak, süreçte siyasilerin konuşmalarına, medyanın da diline dikkat etmesi gerektiğine dikkat çekip, alışılmış, bildik bazı söylemlerin sürece zarar verdiğini ifade ederek, “Malum örgütün liderini ve kurucusunu merkeze alan bir habercilik anlayışı, Kürt olmayanların duygularını tahrik eder. O kişi hakkında hal böyleyken, yıllardan beri süre gelen ve kullandığımız sıfatları kullanmanın bir anlamı yoktur. Bebek katili veya şudur budur gibi” dedi.

Küçük Millet Meclisi Toplantısı’na katılmak için Kayseri’ye gelen İç Anadolu Akil İnsanlar Heyeti Sözcüsü Cemal Uşşak, Gazeteciler Cemiyeti’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, çözüm sürecine ilişkin bugüne kadar yaptıkları çalışmaları değerlendiren Uşşak, medyanın şu ana kadar görevini yerine getirmediğini iddia ederek, “Ne yazık ki, medyadan gereken desteği göremedik. Medya bugüne kadar kötü haber, iyi haber mantığıyla hareket etti” diye konuştu.

SÜRECE DESTEK YÜZDE 60’LAR CİVARINDA

Şu ana kadar 9 ilde toplantılar yaptıklarını belirten Uşşak, desteğin yüzde 60’lar civarında olduğunu belirtti. Uşşak, “Vatandaşlarla sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde bazı vatandaşlar eyalet sisteminin geleceğini, ülkenin bölüneceği, Abdullah Öcalan’ın serbest kalacağı, dağdan inen teröristlerin normal hayatlarına devam edeceği yönündeki endişelerini dile getirdiler. Toplumda oluşan kaygılar bunlar. Ama sürece inanan ve destek verenlerin sayısı oldukça fazla. Bununla ilgili bir araştırma yok ama, ben izlenimlerim itibariyle desteğin yüzde 60’lar civarında olduğunu gözlemledim” dedi.

40 BİN CAN TELEF OLDU

17 yıldır sürekli sarı basın kartı taşıdığını hatırlatan Uşşak, çözüm sürecinde siyasilerin konuşmalarına, medyanın da diline dikkat etmesi gerektiğini ifade ederek şöyle dedi:

“Dünyanın her ülkesinde böyle süreçten geçilirken medyanın dili önemli olmuştur. Bizim ülkemiz gibi kanlı kinli, geride 40 bin canın telef olduğu dönemde medyanın katkısı olmadan bu iş çözülemez. Geçen dönemde arkadaşlarımızın parantez içinde söylüyorum, asıl sorumluluk merkezlerdedir. Bu sürece kimi medya kuruluşlarının ve yazarlarının pek destek olmadığını, genel kalıplaşmış ifadelerle barış dilini kullanmadıklarını görüyoruz. Bu süreçte medya diline dikkat etmelidir. Elbette gazetecilik yapılacak ama birincisi; malum örgütün liderini ve kurucusunu merkeze alan bir habercilik anlayışı, Kürt olmayanların duygularını tahrik eder. İkincisi; o kişi hakkında hal böyleyken yıllardan beri süre gelen ve kullandığımız sıfatları kullanmanın bir anlamı yoktur. Bebek katili veya şudur budur gibi. Her doğru her yerde söylenmez. Geçen zamanda gördük ki, buna riayet edilmedi. Bunun yanında, anayasayı ‘Şu isimler yapsın’, ‘Şu maddeler anayasada yer alsın’ gibi söylemler de ne yazık ki, süreci olumsuz etkileyen söylemler arasında yer alıyor. Bugüne kadar binlerce insanımızı kaybettik.”

SÖZCÜ

Ali Eralp : KİRALIK MEDYA, CANİ APO’YU PEYGAMBER’E, KATİL KARAYI LAN’I CEBRAİL’E DÖNÜŞTÜRDÜ…

http_firca_.bmp

Emir yüksek yerden…

Emir ABD’den…

Emir demiri keser…

Üstüne üstlük bir de işin içinde “Başkanlık ve iktidar olma hırsı” varsa, emir demiri değil, çeliği bile keser.

Ne diyor Amerika?

“PKK ile uzlaşacaksın. İstediğini vereceksin. APO’yu özgürlüğüne kavuşturacaksın. Suriye bize başkaldırıyor, sözümüzü dinlemiyor. BOP planımıza karşı çıkıyor. Esat’ı devireceksin…”

Ama iki cephede savaş olmaz, önce PKK ile anlaşacaksın… Hadi aslanım, BAŞKANLIK ve İKTİDAR seni bekliyor…”

“Recep Tayyip, “Başüstüne” diyor ve hiç vakit geçirmeden kolları sıvıyor, hemen girişimlerini başlatıyor.

“Yalaka basını” da yanına alıyor, uygulamaya geçiyor.

Ne zaman yapıyor bu işi? Aylar önce… Sessiz ve derinden…

Çaktırmadan…

Bir yandan, meydanlarda “PKK ile görüşen şerefsizdir” naraları atarken, bir yandan da kapalı kapılar arkasında, terör örgütü ve onun elebaşısı ile gizli görüşmeler yapıyormuş meğer…

Saman altından su yürütüyormuş…

Bütün bu olup bitenleri biz sonradan öğrendik. Koskoca MİT teşkilatını APO ile Kandil arasında haber götürüp getiren posta teşkilatına çevirdiğini sonradan anladık.

Amerika uğruna 40 yıllık dostu Esat’ı, “Eset” yaptı, onu bir gecede azılı katile, korkunç bir yaratığa, Frankeştayn’a dönüştürdü.

Daha sonra 700 bin mevcutlu bir orduya sahip bir ülkenin Başbakanı 2 bin kişiden oluşan bir terör örgütüne, “Açılım, barış, çözüm süreci, analar ağlamasın” palavraları altında, altın tepsi içinde Güneydoğu’yu sundu…

Bir yandan da sevgili yurdumuzu Suriyeli katiller, vatansızlar, bayraksızlar cennetine, yolgeçen hanına çevirdi. Katiller, hırsızlar, tecavüzcüler ellerini kollarını sallayarak, giriyorlar, çıkıyorlar…

Eşkıya kampları kurdu ve teröristlere her türlü yardımı sağlayarak, tamı tamamına, 80 bin Suriyeli Müslüman’ın ölümüne neden oldu. Kanına girdi.

Kiralık basın da hemen onun yanında yerini aldı. “Hazır ola” geçip, çoban köpekliğini sürdürdü.

Efendisine hizmet etmek, efendisinin emirlerini yerine getirmek, görevlerin en kutsalı, en önde geleniydi onun için.

Patronu ile PKK arasında iletişim kurmak, Karayılan’ın yeni mesajlarını allayıp, pullayıp, Türkiye’ye yutturabilmek için hemen Kandil’e koştu.

Dağın başında…

Saatlerce kuyrukta bekledi.

PKK’ya üstünü başını, bilmem nerelerini aratmak için Kandil’de kuyruğa girdi…

Utanmadan, sıkılmadan…

Onurunu, kişiliğini ayaklar altına alarak…

Yıllardan beri Silivri’yi, Hasdal’ı, haksızlıkları, hukuksuzlukları, ölümleri, hastalıkları, zulmü, intiharları görmezden gelip; Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yapılan katliamlara, tecavüzlere kulağını, gözünü kapatan medya, bebek katilleri söz konusu olunca birden görev aşkıyla canlandı. Duyarlılık kazandı. Onların elçiliğine, tercümanlığına soyundu.

Bülbül kesildi…

Dilinde “Barış türküsü…”

Ama kiminle barış? Ne ile barış?

Bebek katilleri APO ve Karayılan’la…

Bir anda bebek katili APO peygambere, Karayılan Cebrail’e dönüştü.

Yılan gibi adam… Karayılan…

Bir anda sütten çıkmış, ak kaşık oldu. El bebek, gül bebek…

Melek oldu, meleek…

AKP’nin emir eri, destekçisi, yandaşı, beslemesi, yalaka medya 40 bin kişinin katilini öve öve bitiremedi. Yere göğe sığdıramadı…

Katillerden demokrasi, özgürlük savaşçısı, insan hakları savunucusu kahramanlar yarattı.

Kurtuluş Savaşında İngiliz emperyalizmini ve İstanbul Hükümetini destekleyip, Mustafa Kemal’in idamını isteyen mütareke basını bile bu kaşarlanmış hainlerin yanında yunmuş arınmış, lekesiz bir kâğıt gibi kalır…

Masum bir çocuk gibi kalır…

İnsanlıktan nasibini almamış, şeref yoksunu bu medyaya ustalarını, öncülerini yani Ali Kemal’leri, Ulunay’ları, Refik Halit Karay’ları bir kez daha okumasını, hem de döne döne okumasını salık veririz.

Çünkü zaman geçecek, devran dönecek, sizler de onlar gibi çoluğunuzun çocuğunuzun yüzüne bakamayacak, sokağa çıkmayacak duruma geleceksiniz…

Gelin, yol yakınken bu hainlik sevdasından vazgeçin…

Gelin üç kuruş para uğruna tarihe adınızı “Şerefsiz, bayraksız, vatansız köpek sürüleri” diye yazdırmayın.

Gelin, “Vatanseverler canını dişine takmış, vatan için savaşırlarken, bir avuç ihanet erbabı medya, Amerikan CONİ’sinin kucağına oturmuş, PKK’lı canilere uşaklık yapıyordu” diye yazdırmayın…

Söz konusu vatan olunca paranın pulun, şöhretin, TEFERRUAT olduğunu öğrenin.

Bu dünya Ali Kemallere, Kürt Nemrut Mustafalara kalmadı, size mi kalacak?

İLK KURŞUN

CHP’de Güney Afrika krizi, “, “Öcalan’a Mandela çözü mü” için İki CHP’li vekil Güney Afrika’da,partide kıyamet k opuyor…!

mmgfg.jpg

Meclis komisyonuna üye vermeyen CHP, AKP ve BDP’lilerle Güney Afrika’ya gitti. Heyet, ırkçı rejimin ardından ulaşılan ‘çözüm’ü ve ‘Hakikat Komisyonu’nu inceleyecek. Geziyi düzenleyen ise Abdullah Öcalan’ın özel avukatı İrlanda’lı Avukat Catriona Vine.

Öte yandan geziye katılan milletvekillerinden Sezgin Tanrıkulu ve özellikle Uusalcı çizgisiyle tanınan Levent Gök’e parti içinden çok büyük bir tepki var.

İmralı görüşmeleriyle başlayan süreç devam ederken, Londra merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) davetiyle, Güney Afrika çözüm örneğini incelemek için bu ülkeye giden olan heyette AKP ve BDP’nin yanı sıra, CHP’li milletvekillerinin de yer alması CHP tabanında büyük tepki topladı.

Süreci sert bir dille eleştiren CHP, Meclis’te kurulan ‘Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu’na da üye vermemişti.

Gazeteci ve akademisyenlerin de yer aldığı heyet Güney Afrika’da. 25 kişilik heyet 1 hafta boyunca Cape Town’da kalacak. Vekiller Apartheid rejimi ve ona karşı mücadele deneyimlerini inceleyecek. Süreci tanıklar ve aktörlerinden dinleyecek olan heyet, Türkiye’ye dönünce temaslarına ilişkin ayrı ayrı rapor hazırlayacak. Çözüm sürecinde BDP’nin ısrarla kurulmasını istediği fakat kabul görmeyen “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”nda Güney Afrika deneyimi mercek altına alınacak.

CHP IRA İÇİN DE GİTMİŞTİ

Geziye CHP’den Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ve Ankara Milletvekili Levent Gök katılacak. Heyette AK Parti’den İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu, Van Milletvekili Burhan Kayatürk ve Sivas Milletvekili Nursuna Memecan ile BDP’den Van Milletvekili Nazmi Gür, Batman Milletvekili Ayla Akat ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü yer alacak.

Heyetin “Danışma Kurulu”nda ise Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Mithat Sancar, Yılmaz Ensaroğlu gibi isimler bulunuyor.

İngiltere ve Güney Afrika’lı uzmanlar da vekillere eşlik edecek.

Daha önce de yine DPI’nın organizasyonuyla İngiltere, İrlanda ve İskoçya gezen AK Parti, CHP ve BDP’li vekiller, çözümle sonuçlanan IRA sürecini incelemişlerdi.

BAŞKANIN ONAYI VAR

Heyette Levent Gök’le birlikte CHP’yi temsil eden olan Sezgin Tanrıkulu, TBMM’de oluşturulan komisyonda yer almayıp, DPI’nın organize ettiği programlara katılmalarını değerlendirirken, Meclis’teki komisyonu “yanlış yöntemlerin uygulandığı dayatma” olarak niteleyen Tanrıkulu, şöyle konuştu: AKP’nin dayatmasına teslim olmak zorunda değiliz. Yanlış yönteme ‘evet’ demedik. Bu, dünyadaki çözüm örneklerini incelemeye engel değil. AKP emrivaki kararları dayatarak, ‘CHP barışın karşısında’ gibi bir algı yaratmak istiyor. CHP her koşulda barışın inşasının yanındadır.

Levent Gök ise bu gezilere, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun onayı ve görevlendirmesiyle katıldıklarını söyledi.

‘HAKİKAT’ İNCELEMESİ

BDP’nin Güney Afrika ziyaretine verdiği önem de diğerlerinden ayrılıyor. BDP’li vekiller, geçiş sürecinde Güney Afrika Parlamentosu’nda kurulan ‘Hakikatler Komsiyonu’na ayrı bir önem veriyor. BDP’liler Komisyonu’nun sürece katkısını hem partilerinde, hem de TBMM’deki komisyonlarda paylaşacaklar. BDP Van Milletvekili Nazmi Gür ziyarete ilişkin şunları söyledi:

“Güney Afrika’nın Anayasa süreçleri de çok önemli. Hakikatler Komisyonu, belki TBMM’de kurulan “Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu”na bir şekilde katkı sağlar.”

Geziye katılan AKP ekibinde yer alan İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu da, çözüm sürecine katkı sağlayacak her türlü faaliyetin içinde yer alacaklarını söyledi.

Güney Afrika’da 1948-1994 arasında süren ırkçı apartheid rejimine karşı Mandela önderliğindeki ANC çatısı altında bir araya gelen siyahlar “çözüm”e kavuştu. Güney Afrika burjuvazisi ile ANC arasındaki müzakerelerin ardından 1994′teki ilk demokratik seçimle ırkçı rejim son buldu. 1995 yılında hem rejimin hem de ANC güçlerinin işlediği tüm insanlık suçlarını inceleyecek bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun diğer örneklerden farkı, cezalandırma amacı gütmek yerine suçlu ve mağdurun yüzleşmesi ve “hakikat karşılığında” sanıkların affedilmesiydi. 21.800 mağdur komisyona hikâyelerini anlattı ve yeni rejime geçiş sürecinde 1163 suçlu gerçekleri anlatma karşılığında affedildi.

MANDELA HEYETLE GÖRÜŞMEYİ KABUL ETMEDİ

30 NİSAN’da yola çıkacak heyetin Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’yla görüşme planı da gerçekleşemeyecek. Irkçı Apartheid rejimine karşı mücadelesi nedeniyle 27 yıl cezaevinde kaldıktan sonra cumhurbaşkanı seçilen 94 yaşındaki Mandela, yaklaşık bir ay önce rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı. Ancak heyet, Güney Afrika barış sürecinde aktif rol almış önemli birçok isimle bir araya gelecek.

Heyetin Güney Afrika ziyaretini organize edecek olan DPI, daha önce de vekilleri IRA örneği için İngiltere, İrlanda ve İskoçya’ya götürmüştü. DPI’ın Direktör Yardımcısı ise Öcalan’ın AİHM’deki davasını üstlenen İrlanda’lı Avukat Catriona Vine. 2010′da İmralı’da Öcalan’la görüşen Vine’ın ziyareti medyada, “Öcalan’a manken gibi avukat” başlıklarıyla yer almıştı. Vine, heyetin programını ilk elden organize ediyor. Geziye bizzat katılması da bekleniyor.

ULUS923-ÖZEL

PKK WEB SİTESİ “SEROKATİ” : Abdullah ÖCALAN : Bu Son Değil Yeni Bir Başlangıçtır

MAZLUMLARIN ÖZGÜRLÜK NEWROZU KUTLU OLSUN

Selam olsun bu uyanış, canlanış ve diriliş günü olan Newrozu en geniş katılım ve ittifakla kutlayan Ortadoğu ve Orta Asya halklarına…

Selam olsun yeni bir dönemin miladı ve gün ışığı olan Newrozu büyük bir coşkuyla ve demokratik bir hoşgörüyle kutlayan kardeş halklara…

Selam olsun demokratik hakları özgürlük ve eşitliği rehber edinen bu büyük yolun yolcularına…

Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına ANALIK eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun…

Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç’in kardeşidir. Ağrı ve Cudi Dağı, Kaçkar ve Erciyes’in dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybek’le hısım-akrabadır.

Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.

Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.

Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor.

Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.

İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.

Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.

Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.

Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz.

Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar;

Bugün yeni bir dönem başlıyor.

Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.

Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.

Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.

“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.

Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.

Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum.

Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.

Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır.

Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri,

Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum.

Saygı değer Türkiye halkı;

Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.

Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.

Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.

Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.

Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler; Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 meclisini birlikte açmışlardır.

Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır.

Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi’nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum.

Ortadoğu ve Orta Asya kendi öz tarihine uygun, bir çağdaş modernite ve demokratik düzen aramaktadır. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Bu modele yine Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa etmesi kaçınılmazdır.

Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.

Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.

Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir “Milli Dayanışma ve Barış Konferansı” temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum.

Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan “BİZ” kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle “TEK”e indirgenmiştir. “BİZ” kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır.

Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz.

Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler.

Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor.

Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir.

Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.

Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.

Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamlaştırıyoruz.

Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.

Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!

Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere!

,Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!

İmralı Cezaevi 21 Mart 2013

Abdullah ÖCALAN.

Altemur Kılıç : Çelik konserveden taptaze çıkan Apo

altemur-kilic.jpg

Son günlerde gündeme gelen “Anadolu Federe Devleti” ile ilgili anımı belirtmemin yeridir. Ben o sıralarda Cumhurbaşkanı Özal’ın danışmanlığını yapıyordum. Özal’ın PKK ve Kürtler konusunda farklı düşünceleri olduğu da şahsi bir izlenimimdi. Bir gün Çankaya’daki toplantı odasının duvarındaki haritayı işaret ederek “Bir Kürt-Türk federasyonunun güzel olabileceğini” söylediğinde hiç cevap vermemiştim. O da “Sen galiba buna pek taraftar değilsin” dedi ve bir daha bana bundan söz etmedi.

Turgut Özal, PKK-Kürt konusuna “barışçı çözüm” getirmek yanlısıydı ve bunun için de Cengiz Çandar’ı Apo’ya postacı olarak gönderip, onunla uzlaşmaya teşebbüs etmişti. Yani günümüzde açılım denen garabetin tohumları ta Özal zamanında atılmış, bol kan ve gözyaşı ile sulanarak şimdilerde yeşertilmeye başlandı.

Apo, 31 Haziran 1999’da idama mahkum edildi. O gün ben Mudanya rıhtımında televizyona ve basına bu adam eğer asılmazsa başımıza Mandela kesilecek demiş ve bu fikrimi zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e ifade etmiştim. Bunun üzerine Ecevit bana bu adamın çelik bir konserve içine konulacağını ve artık bir daha kımıldayamayacağını ifade etmişti. Ama sonunda Apo konserveden taptaze çıktı ve bugün Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin muhatabı olarak karşımızda ve İmralı’dan yol haritasını belirliyor, CHP’ye yön vermeye çalışıyor ve sürece katılmazsa sonunun geleceğini söylüyor. Şu işe bakın!

Bebek katiline heyetin(mektupçuların) biri gidiyor biri geliyor. Apo’nun mektubu Kandil’e gidiyor, Kandil’in cevabı Apo’ya geri dönüyor. Daha sonra AB’ye gidiyor. Yahu bu kadar zaman kaybına ne gerek var. İmralı’ya git gel, sonrasında Kandil’e, haydi oradan da AB’ye, tekrar İmralı’ya. Ne baş döndürücü bir trafik. Bütün bunlara ne hacet; Apo’yu Kandil’e gönderemeyeceğinize göre Karayılan’ı İmralı’da misafir edin. Görüşsünler baş başa olsun bitsin. Sen sağ ben selamet!.. Zaten Karayılan Aslı kadınla Milliyet’te yaptığı röportajda “Mektuplar yeterli değil, telefon da olmaz” diyerek Apo’yla yüz yüze görüşmeleri gerektiğini belirtmiş. 1992’den beri görüşmemişler. Hasret kalmışlardır, bu hasretlerini gidermek lazım!.. Gerçi tevazu(!) göstermiş, Oslo’ya gitmedim buraya da gitmem doğru olmaz demiş. Burada uyanıklık yapıyor; kendisinin gitmemesinin nedenini güvenliğe bağlıyor ve arama durumu az olan arkadaşlar var onlar gitsin diyor… Teröristin ağzına bakar olduk. Allah encamımızı hayreyleye…

***

Daha önceki yazılarımda bugünleri işaret etmiştim. “Büyük Kürdistan” emellerinin sözün bittiği yer olduğunu söylemiştim. Şimdi geldik o noktaya. Bölücüler bütün taleplerini teker teker kabul ettiriyorlar. Şimdi sıra geldi anayasa yazılımına. Onda da başroldeler!.. Sevgili okuyucularım, bugün geldiğimiz noktayı; daha önce “Gaflet ve İhanetin Uzun Öyküsü” adıyla yayımlanan kitabımın Buğra Yayınevi tarafından “Büyük Kürdistan Büyük İsrail” adıyla piyasaya çıkarılan yeni baskısında etraflıca anlattım. Orada bütün gerçekleri bulacaksınız.

Yeniçağ

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.